Atatürk Üniversitesi’nin çağrılısı olarak Erzurum’a gelen Almanya’nın Goethe Üniversitesi Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Fuat Sezgin, Batı’daki bilimsel Rönesans’ın temelinde İslam bilimcilerinin yapmış olduğu çalışmaların yer aldığını söyledi.
Kültür ve Gösteri Merkezi’nde düzenlenen konferansın takdimini yapan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak, Prof. Dr. Fuat Sezgin`in dünya çapında tanınan çok değerli bir bilim adamı olduğunu hatırlattı. Koçak, Sezgin`i Atatürk Üniversitesi`nde ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyduklarını ifade etti.
Prof. Dr. Fuat Sezgin`in, gerektiğinde, 17-20 saat çalışabilen bir bilim adamı olduğunu hatırlatan Koçak, çalışma metodunun da örnek alınmasını istedi.
Daha sonra Prof. Dr. Sadi Çögenli Sezgin`in biyografisini okudu ve bilime yaptığı katkılarıyla ilgili bir sunum yaptı.
“İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihine Bir Bakış” konulu konferansta konuşan Prof. Dr. Fuat Sezgin ise konuşmasında, İslam bilimlerinin Batı’ya olan etkisinin hala bazı çevrelerce görmezlikten gelinmesine rağmen gerek kendisinin gerekse diğer Oryantalist kökenli bilim adamlarının yaptığı ve devam eden çalışmalarla, bu gerçeğin, tartışmasız bir şekilde ortaya çıktığını vurguladı.
8,9,10 ve 11. yy. İslam dünyasında bilime karşı tam bir tecessüsün hâkim olduğunu ve her bilim dalında şaşkınlık verici ilerlemelerin ortaya çıktığını anlatan Sezgin, daha sonra çeşitli nedenlerle bir duraklama ve gerileme durumunun ortaya çıktığını ifade etti.
Bilim ve teknoloji üretimi konusunda yirminci yüzyılın başından beri hızlanarak devam eden bir süreçle yüz yüze olunduğuna dikkati çeken Sezgin, elde edilen başarının ve ilerlemenin temelinin, Müslümanların bilimler tarihine katkısının ise manidar bir şekilde inkâr edilmeye çalışıldığını açıkladı.
İslam’ın bilime çok yüksek bir değer verdiğini hatırlatan Sezgin, konuşmasına şöyle devam etti: “İslam’ın 3.cü, Miladın 9. yüzyılının ortalarında yaratıcılık merhalesine ulaşılmıştı. İkinci yüzyılda gerçekleşen alma ve özümleme (resepsiyon ve asimilasyon) merhalesinden 3.cü yüzyılın yaratıcılığına bağlayan süreci anmadan geçemeyeceğim önemli bir tutumu var: Yunanca birçok eserler 2. yüzyılda ya doğrudan doğruya ya da Süryaniler aracılığı ile Arapça’ya çevrilmiştir. Bağdat bilim dünyasında bu ilk çevirilerin birçoğu yeterli bulunmayarak, ikinci bir çeviri işi gerçekleştirilmişti. Bu iki merhalenin çevirilerinin birbiriyle karşılaştırılması, çeviri işinin İslam Dünyası’nda 50 ila 70 yıl arasında ne yüksek bir düzeye ulaştığını ve bilimsel terminolojinin ne yüksek bir gelişme gerçekleştirdiğini gösteriyor. O çeviriler asıllarıyla karşılaştırılınca insanda bir hayranlık duygusu ve çevirimlerin yüksek filolojik düzeylerine karşı derin bir hürmet doğuyor.”
Rönesans ile birlikte Avrupalıların bilim tarihini kendi tekellerinde gördüğünü ve İslam dünyasının yetiştirdiği bilim adamlarını ve ortaya koydukları eserleri görmezden geldiklerine dikkat çeken Sezgin, "Halife Ömer zamanında yani 634-644 yılları arasında İslam öncesi dağınık bir şekilde ulaşan Arap şiirinin divanlarda toplanması işine girişilmiş, İslam'ın ilk yüzyılının ilk yarısında bir taraftan Arap dilinin ilk gramer kaidelerinin tarifine gidilmiş, diğer bir taraftan kimyaya dair bir kaç kitapçık Yunanca'dan Arapça'ya çevrilmişti.”dedi.