Toplantıda kamuoyunu yakından ilgilendiren gelişmeler ile eğitim çalışanlarının yaşadığı sorunlar ve beklentileri üzerine kapsamlı değerlendirmeler yapılarak, önümüzdeki döneme dair izlenecek strateji ve yürütülecek faaliyetler istişare edildi. Türk Eğitim-Sen tarafından açıklanan toplantının sonuç bildirgesinde, Türk Eğitim-Sen’in sendikal vizyon ve politikasını belirleyen tek ölçütün eğitim çalışanların hak ve kazanımları olacağı, sendikanın azim ve kararlılığını taviz vermeden sürdüreceği bildirildi.
“ÖĞRETMENLİK, SADECE BİLME DEĞİL BİLDİĞİNİ AKTARMA MESLEĞİDİR”
3600 ek göstergesi için 2023 yılının beklenmemesi, bütün kamu çalışanlarının ek gösterge oranlarının yeniden güncellenmesi gerektiği belirtilen bildirgede, “Kamuoyuna yaptığımız açıklamalar doğrultusunda mesleğin statüsünü yasal bir zemine kavuşturacak, öğretmenliğin saygınlığını koruyacak ve artıracak, öğretmenlerin muhatap olduğu mevzuat ve süreçleri tek bir çatı altında toplayacak bir kanuni düzenleme hayata geçirilmelidir. Özellikle öğretmenlerin kariyer planlamasının sınav esasına göre tanzim edilmesi kabul edilemez. Öğretmenlik, sadece bilme değil bildiğini aktarma mesleğidir. Dolayısıyla esas alınması gereken tek ölçüt deneyim olmalıdır. 10 yılını doldurmuş her öğretmen uzman, 20 yılını doldurmuş her öğretmen de başöğretmen olarak değerlendirilmelidir” denildi.
“2022 YILINDAKİ ATAMA SAYISININ EN AZ ÜCRETLİ ÖĞRETMEN SAYISI KADAR OLMASINI TALEP EDİYORUZ”
Öğretmenlik mesleğinin bir özel ihtisas mesleği olduğu, tüm öğretmenlerin kadrolu olarak istihdam edilmesi gerektiği dile getirilen sonuç bildirgesinde atama sayısının artırılması da istendi. Türk Eğitim-Sen’in yaptığı açıklamada, “Öğretmen ihtiyacı ülkemizin öncelikli sorunlarındandır. Ülkemizde 500 bin öğretmenimiz atama beklerken, eğitim fakültelerinden her yıl ortalama 40 bin gencimiz mezun olurken, gerçekleştirilen sınırlı atama kontenjanlarıyla ne eğitimin ihtiyaçlarının ne de genç meslektaşlarımızın beklentilerinin karşılanması mümkün değildir. 15 bin atamayı asla yeterli bulmuyor, 2022 yılındaki atama sayısının en az ücretli öğretmen sayısı kadar olmasını talep ediyoruz. Liyakat ve ehliyet yerine kişisel inisiyatifi esas alan mülakat uygulaması kamunun en büyük çıkmazlarından birisidir. Dolayısıyla ilk atamalarda, görevde yükselmelerde ve yönetici atamalarında mülakat tamamen kaldırılmalı, sadece sınav başarısının esas alındığı bir sistem ihdas edilmelidir” ifadelerine yer verildi.
“OKULLARIMIZA ÖĞRENCİ BAŞINA ÖDENEK AYRILMASI İÇİN İVEDİLİKLE YASAL ÇALIŞMA BAŞLATILMALIDIR”
Tüm öğretmenlerin özür grubu tayinlerinde yaşanan sorunların kaldırılması, il içi sıra tayini sisteminin yeniden yönetmeliğe konulması ve ‘başarı belgesinin’ ayrım yapılmaksızın tüm eğitim çalışanlarına verilmesi istenen bildirgede ayrıca öğretmenlerin nöbet görevinin haftada birden fazla olmayacak şekilde düzenlenmesi istendi. Bildirgede şu ifadelere yer verildi:
“Birden fazla nöbet tutulması durumunda ise her bir nöbet görevi 6 saat ücretle değerlendirilmelidir. Branş öğretmenleriyle, sınıf ve diğer meslek dersi öğretmenlerinin maaş karşılığı girmek zorunda oldukları ders saatleri, Türk Eğitim-Sen’in teklifi ve 19. Milli Eğitim Şurası tavsiye kararı doğrultusunda 15 saat olarak eşitlenmelidir. Sadece öğretmenlere ödenen eğitim-öğretim hazırlık ödeneği istisnasız tüm eğitim çalışanlarına ödenmelidir. İhtiyacının karşılanması için yardımcı personel sayısı mutlaka artırılmalı, okullarımızın memur ve güvenlik personeli ihtiyaçları giderilmelidir. Okullarımızın ödenek yetersizliği sebebiyle yaşadığı maddi sıkıntıların çözümü için, Türk Eğitim-Sen’in teklifi ve 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan karar doğrultusunda, okullarımıza öğrenci başına ödenek ayrılması için ivedilikle yasal çalışma başlatılmalıdır. Ülkemizde salgın sürecinin de etkisiyle yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki büyük artış, iğneden ipliğe gelen zamlar vatandaşın belini bükmüştür. Kamu çalışanları da ne yazık ki toplumun her kesimi gibi hayat pahalılığının altında ezilmektedir. Son olarak hükümet zam oranlarını güncellemiştir. Ancak bu artışlar ekonomik kayıplarımızın telafi edilmesi için yeterli değildir. Türkiye Kamu-Sen’in talebi doğrultusunda ek zam ve yüzde 3 refah payı uygulaması hayata geçirilmelidir. Ayrıca ücretlere hedeflenen enflasyona dayalı zam değil, gerçekleşen enflasyon ve zorunlu tüketim harcamalarını ön plana yerleştiren bir zam politikası belirlenmelidir.”
“TÜM KAMU PERSONELİNE DİNİ BAYRAMLAR ÖNCESİ BAYRAM İKRAMİYESİ ÖDENMELİDİR”
Eğitim çalışanlarına ödenen tüm ek ödemelerin emekli maaşı hesabına dahil edilmesi, vergi dilimlerinin gözden geçirilmesi ve yüzde 15’e sabitlenmesi gerekildiği belirtilen sonuç bildirgesinde, “Tüm kamu personeline dini bayramlar öncesi bayram ikramiyesi ödenmelidir. 4/B statüsüne geçirilen 4/C’li personelin eğitim durumları dikkate alınmadan yapılan görevlendirilmelerdeki sorunlar, hizmet akitlerinin sonlandırılması, ek ödemede yaşadıkları sorunlar bir an önce çözülmelidir. Üniversitelerimiz, her alanda olduğu gibi demokrasinin içselleştirilmesi ve demokrasi kültürünün yerleşik hale getirilmesi için topluma önderlik etmesi gereken kurumlardır. Bu itibarla rektörlerin belirlenmesinde seçim usulüne dönülmelidir. Rektörlük seçimlerinde tüm akademik ve idari personelin oy kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ve seçimlerde en yüksek oyu alan adayın rektör olarak ataması gerçekleştirilmelidir. 50/d maddesi kapsamındaki araştırma görevlileri gelecek kaygısından kurtarılmalı ve 33/a kadrolarına atanmalı; 33/a kadrolarında sözleşme süresi sınırının kaldırılarak bunların daimi kadroya dönüştürülmeli ve araştırma görevlilerinin 1. dereceye kadar yükselebilmesi sağlanmalıdır” denildi.
“İDARİ PERSONELİN İDARİ YÖNETİM MEKANİZMALARA KATILIMI SAĞLANMALI, HAKLARDAN FAYDALANDIRILMALIDIR”
Sonuç bildirgesinde şunlar belirtildi:
“Üniversitelerimizde görev yapan idari personelin idari yönetim mekanizmalarına katılımı sağlanmalı ve çıkarılacak tayin ve nakil yönetmeliği ile idari personele muvafakat alma zorunluluğu olmadan becayiş, özür grubu ve isteğe bağlı yer değiştirme hakkı verilmelidir. Üniversitelerimizde görev yapan idari personel de akademik personele sağlanan yükseköğretim tazminatı, geliştirme ödeneği gibi mali ve özlük haklardan faydalandırılmalıdır. Üniversitelerde 13/b maddesi uyarınca yapılan geçici görevlendirmeler, bir mobing aracı olmaktan kurtarılmalı, yönetimin keyfi kullandığı bir düzenleme olmaktan çıkarılmalıdır. Toplu sözleşme hükümlerine rağmen bazı üniversitelerde üyelerin durumlarının görüşüldüğü disiplin kurullarına sendika temsilcileri dahil edilmemektedir. Bu durumun ortadan kaldırılarak disiplin kurulu toplantılarına sendika temsilcileri de oy hakkı bulunan üye sıfatıyla katılabilmelidir. YÖK tarafından kadro sınırlaması getirilerek sadece öğretim üyeleri arasında (Dr. Öğretim üyesi, Doç., Prof.) yükselmenin objektif kriterlere bağlanarak gerçekleşmemesi şahsi inisiyatifleri beraberinde getirmektedir. Bu sorunların çözümü için Dr. unvanını alan, Doç. olan kişiler objektif olarak belirlenen kriterlere göre yayın ve akademik çalışmalarını tamamladıklarında kendi kurumlarında ilansız kadrolara atanmalıdır.”