İş işten geçince alınan önlemlere o denli çok örneğimiz var ki, saymakla bitmez. Kara mizah değil, düpe düz dram bunun adı. "Önce öl, sonra bir çaresine bakarız". İşte son bir ayda yaşadığımız üç çarpıcı örnek:
ÖRNEK BİR
TARİH 11 Mart 2010: Yer İstanbul Bahçelievler Kemal Hasoğlu Lisesi'nin giriş-çıkış kapısı. Son zil çalıyor. Akşam gençler okuldan çıkıyor. Adı üstünde gençler. Kimi sağa, kimi sola dönüp evinin yolunu tutuyor. Kimileri de tıpkı Buket, İrem ve Denis'in yaptığı gibi kapıdan çıkıp yolun karşısına geçmek için yöneliyorlar. Okulun kapısının önü hem otomobil hem de tramvay yolu. Bir an duraksıyorlar, sonra koşarak geçmeye çalışıyorlar bu tehlikeli sıratı. Geçemiyorlar. Tramvay üçünü de altına alıyor, sürüklüyor. İrem Dinçsoy ve Denis Tekin oracıkta can veriyor. Buket Bulut direniyor, bir süre daha yaşama tutunmaya çabalıyor. Olmuyor. Üç genç avuçlarımızdan kayıp gidiyor.
Kazadan bir gün sonra: Okul yönetimi anonslara başlıyor. Okul çıkışında karşıdan karşıya geçmek tehlikeli ve yasaktır.
Kazadan iki gün sonra: Yetkililer, okulun çevresinde yolda nöbete duruyorlar. Karşıya geçmeye çalışanları engelliyor.
Kazadan üç gün sonra: Yetkililer açıklıyor, okulun kapısının önüne üst geçit yapılacak!
Kazadan bir hafta sonra: Ölçüm ekipleri geliyor, üst geçit için plan proje hazırlıklarına başlıyor.
ÖRNEK İKİ
TARİH 6 Nisan 2010: Yer İstanbul Edirnekapı. Yine otomobiller ve tramvayın aynı anda ve hızla aktığı yol. 52 yaşındaki Hacı Emin Sadıklı önce yolldan, sonra tramvay geçidini aşıp karşı tarafa varmak için hamle yapıyor. Bu sırada bir kamyon hızla üzerine geliyor. Son anda farkediyor. Atılıyor, kamyondan kurtuluyor. Ama çabası nafile. Aynı yönden gelen tramvayın altına kalıyor. 8 metre sürükleniyor. Oracıkta can veriyor. Kaza denirse, görenler koşup geliyor. Çevre sakinleri, gazetecilere dert yanarken, "Buradaki geçitte uzun süredir sinyalizasyon sistemi çalışmıyor. Her an bir kaza olabilirdi. Bugün oldu" diyorlar. Sadıklı'nın ölümünün nedeni büyük olasılıkla sinyalizasyon arızası.
Kazadan bir gün sonra: Yetkililer açıklama yapıyor, Edirnekapı'da meydana gelen kaza yerindeki sinyalizasyon arızası giderilmiştir!
ÖRNEK ÜÇ
TARİH 3 Nisan 2010: Yer Muğla'nın şirin ilçesi Fethiye. Soner Sipahi üniversite sınavlarına hazırlanacak. Ailesinin ekonomik durumu pek iyi değil. Yine de çocuklarının geleceği için borç harç dersaneye yazdırıyorlar Soner'i. Anne Emine Sipahi velisi olarak Soner'in dersane ücreti senetlerine imzayı atıyor. Bir süre taksitler ödeniyor. Fakat ödemede tıkanıyor aile. Bir ay, iki ay... Dersanenin avukatları devreye giriyor. "Ödeyeceğiz söz" diyor anne. Ama yerine getiremiyor. Ana para, faiz derken borç 5 bin TL'nin üzerine çıkıyor. Mahkemeye gidiyor konu. Dersane kazanıyor. Borçlu ve suçlu anne hapse giriyor. Soner yıkılıyor, yerin dibine geçiyor. Annesinin dediğine göre, "Para bulun seni oradan kurtaracağım" diyor. Bulamıyor tabii. Sonra... Sonra, Soner "Benim yüzümden annem hapse düştü"nün altından kalkamıyor, canına kıyıyor. Bütün Türkiye çok üzülüyor.
İntihardan bir gün sonra: Fethiye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü derhal bir çözüm üretiyor. Soner'in borcunu dersaneye ödüyor.
İntihardan iki gün sonra: Parasını alan dersanenin çözümü çoktan hazır. Anneyi cezaevinden kurtarmak için davadan vazgeçiyor.
İntihardan üç gün sonra: Yasalar hızla işliyor, anne Emine Sipahi cezaevinden çıkıyor. Kurtuluyor!
İntihardan beş gün sonra: Fethiye Belediyesi Soner'in ailesinin evine gıda yardımında bulundu.