Yamyam dişinden nazarlık takmış ilişkiler.
Ruh alıp makam veren çerçilerin bakır rengi avuçlarına kefe diye sığdırılmış yeni
dünya... Nafaka rengi tebessümlerin lordlar kamarasında rehin tutulduğu, alacaklara inat
korsan olmama, aşılı gerçeğin efkarına girmeden ve naylon çiçek boyamadan, aksiyon
derken kravat kadar kıymet teşkil edebilmişlere dilekçe uzatmadan, fikir derken fakir
kadar kaçan, saçlarına hipodromun en şampiyon atının kuyruğundan kaynak
yaptıran yada hoşgörü satın alma pahasına sahteye tezgahtarlık yapan yaşama adlı
yalana inat, buradayız deme zamanı!.. El-etekçilerin ‘oyalama hayattır ’ tertiplerine, iki
eli cebinde olmakla, şakaklarında olmak arasındaki farkı hatırlatıp, az olan Tarih neslini
efkardan ve enkazdan uzak tutmak görevindeyiz.
Biz duru aktıkça yalan tabuların ‘Kırk Çeşme’de sabun köpüğüne karışacakları
umulur…
Öyle ya, her dönem kendi cebine sığar. Önce cüzdanlara olta atılır, sonra
yüreklere, sonra yürektekilere. Kitle isteyenler ısmarlama muvazeneyi ve kefeleri çabuk
bulur.
Madem huzurumuz sahte, tart bakalım!.. Ucuzlarla kafa yapan tiryaki geleneği…
Kilo işi kitap kafada değil sobada yanar, üç beş gram supara idrakte değil muskada
yanar, şu Sümmani avazı sürgün su şırıltısında yanar , şu Kuyucaklının namusu
epeyimdir namluda yanar…
Teslimiyetçi irade, ısmarlama kitle, sonunda umut çıkmazında çömelip kalan akıl.
Her sefer, umulan yıllar tarihin tohumudur, diyen akıl. Tarihin çöplerinde
inananlar bulunmaz, diyen akıl…
Acep tarih hafızasını bulacak mı?..
Tarih hep yeni doğarsa, sırada kim var, acep?.. Tarih bu hafızalarda sarhoş edilse
bile, ışık yutarak güneş kaybedilemediğini bilen kaç kalem kaldı?..
Affetmeyen zamandır. Ateş nasıl külün hafızasıysa, bu tip gecelerde şafağın
hafızasıdır.
Rengi sararanların yolu her dem hasta bir hakikate çıkar!.. Tarih boyu yanlış
ölenlerle azalmadı kalabalığımız… Güneş gibi batıdan batıp da her göz gibi yeniden
doğuya yaslandı elbet. Bu yıllar rengi sararanların ufka benzediği yıllar. Güneşin
doğacağı ufukta sala verme yılları. Kimin ayı cebine koyacağı, kimin güneşi kibrit
kutusuna sığdıracağı, şehitlerin sayılacağı sabahlarda fark edilecektir.
Sevinen düşman, üzülen dost.. Çağın çevirdiği drama…
Bugün işimiz, şeytanı ıslah etmeye çalışmak. O bunu dedi, bu şöyle olmalıydı
ahkâmları, eski alkış yeni tiyatro, kahvehanede soba başında ısınırken sırt kaşınması
türünden asabiyetler, şeytana sakal bıyık yapan, fes örten, şarlatanlık yapan
cüceleşmelerden ibaret.
Nasıl çiçeği renk bekler, nasıl sıcak beklerse alevi; bizi de kıtaların en mazlum
ırkının ana duası bekler… Hali anlayanların renginin kaçması kaçınılmaz. Yüreğini
satanla salan arasında, tükürenle yutkunan, kaçanla koşan arasında büyük bir fark var
elbet.. Akıl ırmakları güneşe akmaya başladı nihayet... Güneş soğuyacak ve biz yeniden
yürümeye başlayacağız.
Vesselam; Sabır emanette, tavır ihanette, vicdan kermeste, tarih kümeste.. Kül
tablası yaptıkları coğrafyamız Anadolu olsa da, hala Asya kadarız…