Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kimyasal silah kullandığını iddia eden Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur’a tepki göstererek, “Mehmetçiğin terörle mücadelesine kara çalmaya çalışmak, terörden de beterdir ve asla kabul edilemez“ dedi.
Anadolu Ajansı'nın (AA) İstanbul'da düzenlediği Çevre Forumu'na katılan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, burada yaptığı konuşmada TSK'nın kimyasal silah kullandığı yönünde açıklama yapan TTB Başkanı Şebnem Korur’a tepki göstererek, “Çevre kirliliği kadar aslında bilgi kirliliği de toplumları tehdit ediyor. Geçtiğimiz hafta medya organlarını yakından ilgilendiren 'Dezenformasyonla Mücadele Yasası' yürürlüğe girdi. Gerçek ayakkabılarını giymeden, yanlış bilginin dünyayı 3 kez dolaştığı günümüzde çıkan yasayla 'yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' eğiliminin önüne geçilmektedir. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade ettiler, Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan dijital haber raporuna göre, Türkiye dünyada en çok dezenformasyona maruz kalan ülkedir. İşte daha dün kahraman ordumuzun terör örgütü PKK/YPG’ye karşı kimyasal silah kullandığına dair alçakça bir iftira dolaşıma sokuldu. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, dünyanın her yerindeki faaliyetlerinde daima hukuka bağlı şekilde sivillere, doğaya, kültürel mirasa ve değerlere saygıyla mücadele etmektedir. Mehmetçiğin terörle mücadelesine kara çalmaya çalışmak, terörden de beterdir ve asla kabul edilemez. Doğru bilgiyi yanlıştan ayırt etmenin iyice zorlaştığı medya dünyasında sizler gibi evrensel meslek ahlakı, demokratik değerler ve hukuk çerçevesinde mesleğini icra eden basın mensuplarının kıymeti katbekat artmıştır. Düzenlemeyi asılsız ithamlarla karalamaya çalışanlar, bugüne kadar dezenformasyondan ve panikten beslenenlerdir. Dezenformasyonla mücadele düzenlemesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.
"DÜNYAMIZ GÜÇ DENGELERİNİN DEĞİŞTİĞİ, CİDDİ İMTİHANLARLA DOLU BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR"
Dünyada son dönemde tedarik zincirlerinin kırılmasıyla enerji, gıda arz güvenliğinde ciddi gerilemenin yaşandığını belirten Oktay, “Dünyamız güç dengelerinin değiştiği, tedarik zincirlerinde kırılmaların yaşandığı, enerji ve gıda arz güvenliğinden uluslararası gerilimlere ciddi imtihanlarla dolu bir dönemden geçiyor. Vesayet savaşları, terör, ırkçılık ve göç gibi küresel sorunlara, doğal ekosistemin geleceğini tehdit eden iklim değişikliği sorunu eklenmiştir. Sanayileşmeyle beraber atmosferdeki sera gazlarının miktarındaki artış, öncelikle ortalama sıcaklığın artmasına; bununla ilişkili olarak da Dünya’nın iklim sisteminde değişikliklere yol açmıştır. Bu süreçte sanayileşmiş ülkelerin payı çok büyüktür. Son zamanlarda dünyanın farklı yerlerinde yaşanan olağan dışı hava olayları ve doğal afetler küresel ısınmanın etkileriyle gerçekleşmektedir. Küresel ısınmanın önüne geçmek amacıyla 197 ülke Paris Anlaşması’nda küresel sıcaklık artışının 1.5 santigrat derecenin altında tutulması hedefini kabul etmiştir. 2021 Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu, gezegen için “kırmızı kod” yayımlamıştır. Rapor dünyaya sanayi üretimi başta olmak üzere tüm sektörlerde iklim dostu uygulamaları hayata geçirmenin önemini hatırlatmaktadır. İklim değişikliğine uyum alanında çalışmalarını kapsamlı bir şekilde sürdüren Türkiye, raporda ulusal izleme ve değerlendirme sistemi geliştirme kabiliyetleri açısından gelişmiş seviyedeki ülkeler arasında yer almıştır. Birleşmiş Milletler verilerine göre 2030’a kadar karbon emisyonunu azaltmak üzere küresel çapta yapılacak 1,8 trilyon dolarlık yatırım, 7,1 trilyon dolarlık iklim değişikliği zararının önüne geçebilir. İklim değişikliği ve çevre kirliliğiyle mücadele, önleyici hekimlik gibidir” dedi.
Türkiye'de iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadele konusunun çok önemsendiğini ve bunun ülkemiz için öncelikli bir konu olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, “Türkiye olarak iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadeleyi en öncelikli meselelerimizden biri olarak görüyoruz. Bildiğiniz gibi Paris Anlaşmasına taraf olarak 2053 net sıfır emisyon hedefimizi açıklamış ve iklim değişikliği konusundaki güçlü vizyonumuzu ortaya koymuştuk. Bu doğrultuda 'çevre dostu sanayi üretimi' odaklı yeşil dönüşüm için Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı hazırlamış, yol haritamızı belirlemiştik. Yeşil Kalkınma Devrimi olarak ifade ettiğimiz bu dönüşüm için tüm ilgili kurumlarımızla üreticimizin yanındayız ve yeşil ekonomi finansmanı için teşvik araçlarını çeşitlendiriyoruz. Ülkemizin iklim değişikliğiyle mücadelesinde bir mihenk taşı olacak İklim Kanunu çalışmalarımız sürüyor. 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda tüm kamu ve özel sektör olmak üzere ilgili tüm paydaşlarımızın görüşlerini alarak kapsayıcı bir bakış açısı ile sera gazı azaltım politikalarımızı belirliyoruz. Net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda Türkiye’nin Uzun Dönemli İklim Stratejisi'ni hazırlamaya başladık; bu yıl sonuna kadar tamamlanmasını planlıyoruz. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ilgili çalışmalar kapsamındaki sınırda karbon düzenlemesine ilişkin çalışmalarımıza da hızla devam ediyoruz. AB Emisyon Ticaret Sistemi çerçevesinde karbon fiyatlaması yapmayan ülkelerden ithal edilen ürünlere sınırda karbon vergisi hazırlığı yapılıyor. İhracat pazarımızın yüzde 42’sini Avrupa Birliği ülkeleri olduğunu göz önünde bulundurarak Emisyon Ticaret Sistemi'ne yönelik de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ulaştırma kaynaklı emisyonun azaltılması ve gübre yönetimi konusunda da çalışmalarımız devam ediyor. Bu yıl sonuna kadar Türkiye'nin ilk elektrikli otomobili TOGG’u üretim bandından indirerek, hizmete sunacağız. Diğer taraftan yeşil limanlarımızın sayısını arttırıyoruz. Çölleşme ve erozyonla mücadelede de dünyanın lider ülkelerinden biriyiz. Yeşil enerji yatırımlarının önünü açmak için tarife garantisi ve teşvik programlarını hayata geçirdik. Elektrik kurulu gücümüzün yüzde 54,3’lük kısmı yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşmaktadır. Yine kurulu güç olarak; hidroelektrikte Avrupa'da 2., dünyada 9., jeotermal enerjide Avrupa’da 1., dünyada 4., rüzgâr enerjisinde Avrupa'da 7., dünyada 12., güneş enerjisinde ise Avrupa'da 8., dünyada 16. sırada yer almaktayız. Ülkemizin yüksek yenilenebilir enerji potansiyelinden kaynaklanan hidrojen teknolojisi kabiliyeti sayesinde hidrojen yakıtı alanında da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yaşanan enerji krizi sonrası pek çok ülke yeniden fosil yakıtlara yönelmişken, biz ısrarla iklim dostu enerji, temiz üretim ve döngüsel ekonomi diyoruz. Bunların yanı sıra Sıfır Atık Projesi ile 3,9 milyon ton sera gazı salınımı önlenmiş, 347 milyon ağaç kurtarılmış, 87 milyon varil petrol, 650 milyon ton ham maddeden tasarruf edilmiştir. Çevre bilincini küçük yaşlardan itibaren başlamak üzere müfredata “çevre eğitimi ve iklim değişikliği” dersi eklenmiştir. Değişmesi gereken tabiatın dengesi değil üretim ve tüketim alışkanlıklarıdır" diye konuştu.
"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ŞEHİRLERİN ALT YAPILARINI TEHDİT EDİYOR"
Yaşanan iklim değişikliğinin şehirlerinin alt yapılarını da tehdit ettiğini ve artık mühendislerin ve mimarların alt ve üst yapıları dizayn ederken iklim değişikliğini yeni bir parametre olarak almaları gerektiğini dile getiren Oktay, “İklim değişikliği, şehirlerin alt yapılarını da tehdit ediyor. Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları bundan sonra şehirlerin alt yapısını ve üst yapısını dizayn ederken iklim değişikliğini yeni bir parametre olarak dikkate almalıdır. Hazırlanacak tüm altyapı ve üst yapı projelerinde iklim değişikliği parametresi yeni bir dizayn kriteri olmalıdır. Bununla birlikte iklim krizinden kaynaklı afetlerde kriz yönetimiyle risk yönetimini birlikte başarmak zorundayız iklim değişikliği sorunu ortak bir sorundur; çözümü de ortak olmalıdır. Tüm ülkelerin beraberce elini taşın altına koyması gerekir; çünkü başka dünyamız yok. Ortak evimiz dünyanın geleceği için ülkemizin iklim değişikliğiyle mücadele politikasını ve sektörel stratejileri Cumhurbaşkanımız liderliğinde güçlendirmeye devam edeceğiz."
"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ "
İklim değişikliğinin sadece bilimi değil tüm insanlığı ilgilendiren bir konu olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, ”İklim değişikliği çoğunlukla bilimin, akademinin ya da araştırmacıların alanına giren teknik bir konu olarak nitelendiriliyor. Oysa sonuçları açısından düşünüldüğünde iklim krizi dünyanın en ücra köşesindeki insanı dahi ilgilendiren küresel bir olgudur. Medya organları içeriklerini belirlerken haklı olarak çoğunluğu ilgilendiren, ilgi çeken ve somut olaylara yönelmekte. Dolayısıyla gözle görülür olmayan iklim krizinden ziyade ülke gerilimleri ile ilgili haberlere, nükleer tehditlere ya da göç hadiselerine medyada daha sıklıkla rastlıyoruz. Ancak medya çalışanlarının insanlığa karşı bir sorumlulukları olduğunu unutmamak gerekiyor. Doğal ekosistemin korunması yönünde farkındalık, ancak medyanın desteği ile yaygınlaştırılabilir. İklim krizini doğru anlatmak, krizin derinliğini göstermek, hikayeleri aktarmak ve sorunları çözümleriyle birlikte sunmak medya organlarından temel beklentimizdir. Medya aynı zamanda konu hakkında çalışan farklı disiplinlerden uzmanların, sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek görüşlerini dile getirdikleri bir platform. Dolayısıyla, farklı disiplinlerden iklim dostu uygulamaları çalışan bilim insanlarına, araştırmacılara ve STK temsilcilerine hem web haber içeriklerinde hem de televizyon programlarında daha fazla yer verilmelidir” şeklinde konuştu.