Erzurum Kalesi’nin, bütün müştemilatıyla birlikte özelliğini 1828 yılında kaybettiği bildirildi. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit Kılıç, Erzurum Kalesi ile ilgili olarak yürüttüğü belge tespiti çalışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Tarihi belgelere göre, Erzurum Kalesi’nin iç ve dış kale olmak üzere iki kısımda göze çarptığını söyleyen Kılıç, “Erzurum Kalesi, başta depremler olmak üzere bakımsızlık ve fiziki nedenlerden dolayı tahrip olmuştur” dedi.
Başbakanlık arşivlerinin, Erzurum Kalesi ile ilgili olarak günümüze kadar ulaştırdığı bilgilere göre, tarihi eserin, orijinalitesini ve özelliğini 1828 yılında kaybettiğini dile getiren Kılıç, aynı tarihi belgelerde, bu tarihten sonra Erzurum Kalesi’nin etrafında yeniden bir kale inşa edilmesi için karar alındığı, hatta bu hususta arazi incelemesi bile yapıldığının ifade edildiğini kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Ümit Kılıç, “Erzurum Kalesi, iç ve dış olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. İç Kale, şimdiki gibi en yüksek kısmı teşkil etmekte ve bunun çevresini de, camiden dolayı Esat Paşa Mahallesi kaplıyordu. Bu kısım o döneme ait literatürlerde ‘Kale-i Dahil’ ya da Ehmedek diye adlandırılıyordu” dedi.
Erzurum Kalesi’nin dış kısmında bulunan ‘dış kale’nin bütün şehri içine aldığına dikkati çeken Kılıç, ‘Kale-i Hariç’ adı verilen bu bölümün de, başta depremler olmak üzere, bakımsızlık ve çeşitli fiziki müdahaleler nedeniyle yok olduğunu dile getirdi. Bu durum hakkında, Başbakanlık arşivlerinde de bir takım bilgiler bulunduğunu anlatan Ümit Kılıç, 1800’lü yılların başına rastlayan bu dönemin, tarihi belgelere göre, Erzurum Kalesi’nin orijinal özelliklerini kaybettiği zaman dilimi olarak geçtiğini belirtti. 1828 yılında Erzurum Kalesi’nin yanında, yeni bir kale inşa edilmesi için karar alındığı ve hatta arazi incelemesinde bile bulunulduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Kılıç, “Gerçekten de Rusyalının sıcak denizlere inebilmek için mutlaka sahip olması gereken şehir Erzurum’du. Bir yıl sonra da Ruslar Erzurum’u ele geçirdiler. Edirne Antlaşması’na kadar, kendileri iç kaleyi tamir ve daha tahkimli hale getireceklerdir. Sözleşme nedeniyle Erzurum’u terk ederlerken, iki önemli işi gerçekleştirdiler. O da, Ermenileri beraberlerinde götürmeleri ve bu arada yeni onardıkları kaleyi tahrip etmeleridir. Kale’de sadece işi bitmiş toplar bırakılmıştır” diye konuştu.
Erzurum’un ‘Dış Kale’ diye adlandırılan surlarının içerisinde, şimdi ortadan kalkmış dini amaçlı çok sayıda binanın bulunduğuna dikkati çeken Yrd. Doç. Dr. Ümit Kılıç, bu yapıların, 18 ve 19. yüzyıllarda sosyal hareketliliği sağlayan işlevleri olduğunu söyledi.
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit Kılıç, dış surların içerisinde kalan söz konusu yapıları ise şöyle sıraladı: “Kabe Şeyh ve Hamza Dizdar Mescitleri, Kırk Kilise Mahallesi’nde İlyas Ağa Camii, Hacı Zeynel Camii, Yukarı Mumcu’da Hacı Mehmed Camii, Lala Mustafa Paşa içinde El-Hac Ömer Ağa Medresesi, Gürcükapı yakınında İhlasiye ve Muhammediye adıyla bilinen Mehmed Efendi Medresesi, Camii Kebir yanında Demir Dede Medresesi, yine aynı yerde Temür Dede Medresesi, Bakırcı Hacı Mustafa Ağa’nın inşa ettirdiği medrese de dikkat çekmektedir”
Arşiv kayıtlarına göre, şimdi ismi bile hatırlanmayan Harrekani ve III. Murad Camii’nin de Kale içerisinde olduğuna dikkati çeken Ümit Kılıç, “Burada adı geçen Harrekani, İran’da bir şehirdir. Kars’a göç etmiş evliyalardan birisidir. Bu evliyanın müritlerinden birinin de, Erzurum Kalesi içinde türbe sahibi olduğu anlaşılıyor. Bu zatın ismi ise, Şeyh Ebu’l Hasan el Harrekani’dir” şeklinde konuştu.
Kale ve diğer tarihi eserlerle ilgili olarak belge tespit çalışmalarının sistemli bir şekilde sürdürüleceğini bildiren Kılıç, bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde zengin arşiv belgelerinin bulunduğunu sözlerine ekledi.