Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, "1970-1980 arası uygulanan genişletici para, faiz ve döviz politikaları sonucu büyüme beklentisi, cari açığı beraberinde getirerek dış borçlanmaya sebep olmuştur. Geçmişte yaşanan olumsuzluklardan ders çıkarılmalıdır." dedi
İİBF’DEN KONFERANS ETKİNLİĞİ
Atatürk Üniversitesi İktisadi ve idari Bilimler Fakültesi'nin düzenlediği "Küreselleşen Dünyada
Türkiye Ekonomisinin Yeri" konferansında konuşan Prof. Dr. Yeldan,
Türkiye ekonomisindeki büyüme, gelişme ve siyasi istikrarın olumlu bir konjoktür oluşturduğunu belirterek, istikrarın sürmesi için cari açık sorunun dikkate alınması gerektiğini kaydetti.
KÜRESELLEŞME SÜRECİ
İkinci dünya savaşından sonra Amerika'nın Bretton Woods kasabasında yapılan ve kasabayla aynı adı taşıyan anlaşmayla tüm dünyada küreselleşme döneminin başladığını anımsatan Erinç, şunları kaydetti: "Yapılan anlaşmaya göre, küresel para birimi olarak
Dolar seçilerek, bu anlaşmadan önce tüm dünyada ticaretin altın standardına göre yapılıyor olması değişiklik geçirmiş, ülkemiz de bu anlaşmaya uymuştur. Ülkemizde ilk olarak küreselleşme evresi 1980-1983 dönüşümü ile başlamış, 1989-1990'da da tamamlanmıştır. Bu süreçte ülke ekonomisinde öncelikle mal piyasaları dış pazara açılmış ve ticaret kotaları altındaki ithalat politikası serbestleştirilmiştir. Döviz kuru yüksek bir devalüasyonla esnekleştirilmiş ve teşviklerle sanayi ihracata yönlendirilmeye çalışılmıştır"
TÜRKİYE EKONOMİSİNDE DIŞ AÇILIM
1990lı yıllardan sonra ülke ekonomisinin tamamen dışarıya açıldığını belirten Erinç, "1970-1980 arası uygulanan genişletici para, faiz ve döviz politikaları sonucu büyüme beklentisi, cari açığı beraberinde getirerek dış borçlanmaya sebep olmuştur. Krizlerin nedenlerinden biri de cari açık sorunudur. Geçmişte yaşanan olumsuzluklardan ders çıkarılmalıdır. Cari açıkla işsizlik arasında doğru orantı olduğu unutulmamalıdır" dedi.
TÜKETİM ARTIŞI
Türkiye'de artan tüketimin tasarruf oranına yansıdığını belirten Erinç, "
Türkiye'de özel tasarruf oranı yüzde 25 civarındadır. Bu durum tüketimin artmasından kaynaklanmaktadır. Daha az tasarruf daha fazla tüketim anlayışıyla hareket edilmektedir. Böyle bir yaklaşımda ekonomi açısından olumlu bir durum değildir" diye konuştu.
Dünyada yaşanan kapitalizm dalgasının 1980li yıllarda
Türkiye'yi etkilediğini belirten Erinç, "Dünya piyasalarının durumu
Türkiye ekonomisinde önemli değişimler oluşturmaktadır. 1980li yıllarda ekonomide yaşanan olumsuzluklar, paralelinde
Türkiye'de ciddi bir ekonomik kriz oluşmuştur" şeklinde konuştu.
SERMAYE VE ÜCRETLİ EMEK
Sermaye ve ücretli emeğin konumu açısından yapılan incelemede 1980 sonrası dönemde iç talebe dönük, ithal ikameci sanayi yapısından giderek uzaklaşıldığını belirten Erinç, şöyle devam etti:
"Bu dönemde ücret, istihdam ve yatırım arasında nesnel bir bağlantı kurulamamıştır. Ücretlerin genel bir dalgalanma içerisinde gittiğini bu dalgaların şiddetinin 1980 sonrasında daha da arttığı gözlenmektedir. Reel emek üretkenliği artışı ise daha düzenli bir seyir halindedir. 1989 sonrasında ücretler reel olarak neredeyse iki misli artarken özel sermaye gelirlerinde bir gerilemenin söz konusu olmadığı tersine, özel imalat sanayinde karlılığın korunduğu görülmektedir. 1980-1997 yılları arasında dışa açılımın yaratması beklenen rekabet baskısının tersine, ülkemizin imalat sanayi sektörlerinde kar marjlarının yükselme eğilimi içerisinde olduğu gözlenmektedir."
Erinç,
Türkiye'de ekonomideki olumsuzlukların aşılması için kayıt dışılığın önlenmesinin ve dolaylı vergi yükünün azıltılması gerektiğini de sözlerine ekledi.