MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Rusya ile Ukrayna arasında aklıselimin galip gelmesi, barış ve sükunetin iki ülkenin politikasına hakim olmasını beklediklerini dile getirerek, "Ukrayna'nın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı zaruridir. Ukrayna, ABD ile Rusya arasında fiilen kurulan stratejik mahiyetli müzakere masasının iştah açıcı mezesi olarak görülmemeli, bu şekilde değerlendirilmemelidir." diye konuştu.
Ukrayna'nın, en ciddi talihsizliğinin, "güç blokları arasına sıkışıp kalması" olduğunu belirten Bahçeli, "Ne tuhaftır ki Ukrayna'nın akıbeti, dahası bir işgale uğrayıp uğramayacağı ABD ile Rusya'nın doğrudan ya da dolaylı görüşme ve diyalog trafiğine bağlanmıştır. Ocak ayının ikinci haftasından itibaren hızlanan siyasi ve diplomatik temaslar şu ana kadar kalıcı bir iyileşmeye ve yatıştırıcı bir sonuca henüz ulaşamamıştır. Ukrayna'nın adeta sömürge ülke muamelesi görmesi bize göre büyük bir seviye ve değer kaybıdır." ifadelerini kullandı.
Terör örgütü PKK/YPG'ye verilen anti tank füzelerinin aynısının, Ukrayna'ya da gönderildiğini vurgulayan Bahçeli, "Ukrayna'nın geleceğine karar verecek yegane güç bu ülke vatandaşlarının hür iradeleridir. Kiev'in geleceği bölgesel ve küresel güç merkezlerinin insafına terk edilmemelidir." dedi.
Bahçeli, Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin, barış ve uzlaşmanın tesis edilebilmesinin ancak bu iki ülkeyle dostane ve yapıcı ilişkileri bulunan üçüncü taraf bir ülke tarafından sağlanabileceğini, bu ülkenin de Türkiye olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, aktif, samimi ve ilkeli girişimlerinin, Rusya ve Ukrayna ile aynı anda konuşma ayrıcalığının, Türkiye'nin arabuluculuk rolünü tahkim ve takviye ettiğine işaret eden Bahçeli, "Sayın Erdoğan'ın Ukrayna'ya gidecek olması, Rusya Devlet Başkanı Putin'in bu ay içinde Türkiye'yi ziyaret planı, bölge barışına, istikrar ve huzur arayışına büyük bir destek olabilecektir. MHP olarak bu sürecin arkasında duruyor, Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmazlık düğümünün bir an evvel mutabakatla çözülmesini arzu ediyoruz." mesajını verdi.
İstanbul'da kar yağışının ardından ulaşımda yaşanan sıkıntılara değinerek, Şair Sezai Karakoç'un, Kar şiirinin, "Karın yağdığını görünce, kar tutan toprağı anlayacaksın, toprakta bir karış karı görünce, kar içinde yanan karı anlayacaksın." dizelerini okuyan Bahçeli, "Ne karın yağdığını görebilen ne de kar tutan toprağı anlayabilen kifayetsiz muhterislerin kış günlerinde vatandaşlarımızı perişanlığa mahkum ettiklerini cümle alem görmüştür." ifadesini kullandı.
Sorunun, karın yağması değil, alınmayan önlemler ve ihmaller zinciri olduğunu belirten Bahçeli, şöyle konuştu: "Birleşik Krallık'ın Türkiye Büyükelçisi ile 25 gün önce programlanan randevusunu saat gibi hatırında tutan İstanbul Belediye Başkanı, ne gariptir ne gafilliktir ki meteorolojinin uyarılarını bir türlü hatırlayamamış, aklına dahi getirememiştir. Ucuz bir mantıkla 'kar aniden bastırdı' diyecek kadar savrulmuştur. Balığa tuz dökmüştür de yollara tuz dökecek yönetim becerisini gösterememiştir. Diyeceğim odur ki İstanbul'da balık baştan, tuz da hepten kokmuştur. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir. Kar göstere göstere gelmiş, İstanbul Belediyesi göre göre kara gömülmekle kalmamış, daha vahimi İstanbullu vatandaşlarımızı çileye ve çetin kış şartlarına mahkum etmiştir."
İstanbulluların yolda kaldığını, trafiğin tıkandığını hatırlatan Bahçeli, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun ise kendisine özel tahsisli kar küreme aracıyla balıkçıya gittiğini belirtti.
İmamoğlu'na yönelik eleştirilerini sürdüren Bahçeli, "Bir büyükelçiyi 16 milyon İstanbulludan daha çok önemseyen bir şahsa Türk-İslam medeniyetin en büyük kenti nasıl emanet edilecek? Emanete leke sürmek millete ihanet, melanete hizmet değil midir?" diye sordu.
Normal şartlarda İstanbul gibi bir kentin belediye başkanının herkesle görüşmesinin normal olduğunu aktaran Bahçeli, "Normal olmayan husus; karın, kışın tam ortasında lüks bir balık lokantasında vaki görüşmeye niye ve ne maksatla ihtiyaç duyulduğudur? Bu kadar önem atfediliyorsa söz konusu görüşmeden Dışişleri Bakanlığı bilgilendirilmiş midir? Balık masasındaki konuşmalar tutanak altına alınmış mıdır? Bir belediye başkanı için kentinin ağır hava şartlarıyla mücadeleden daha öncelikli ne olabilir?" değerlendirmesini yaptı.
CHP'nin, son dönemde Türkiye'de görev yapan büyükelçilerle özel ve düşündürücü bağlantısının giderek yaygınlık kazandığını ifade eden Bahçeli, "Bize göre CHP'nin büyükelçilerle düşüp kalkması tesadüfü olmayıp demokrasi dışı ve milli irade karşıtı bir arayış ve özlemin mahsulüdür. Zira artık kartlar açık oynanmaktadır." dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamını siyasi hırsları için basamak gören bir kişinin marjinal güvenirliğinin sıfıra indiğini söyleyen Bahçeli, şöyle devam etti: "Bu şahıs, Türkiye muhalifleriyle can ciğer kuzu sarması haline gelmiştir. Şu rezalete bakınız ki Belediye Başkanı balıkçıda tıka basa yerken sözcüsü de İstanbul'da değil, tatile gittiği İsviçre'de karla mücadele etmiştir. Sanıyorum Alpler'de epey zorluğa katlanmıştır. Ne de olsa yoğun kar yağışı altında kayak yapmak, pahalı otellerde yatıp kalkmak, yiyip içmek ihtimalen bu fukarayı yormuş, oldukça da hırpalamıştır. İşte CHP'nin önü arkası, özü özeti, başı sonu bundan ibarettir. Ne edep bilirler ne de erdem tanırlar. Fildişi kulesinde, sırça köşklerde sosyal demokratlık taslarlar. MOBESE kayıtlarına düşünce de kızılca kıyamet koparırlar.
Kar yağışını konuşmazlar, İstanbul'un dramını konuşmazlar, balıkçıyı konuşmazlar, ne var ki yüzsüzce MOBESE'yi dillerine dolamaktan da geri durmazlar. Takip ediliyorlarmış, izleniyorlarmış, dinleniyorlarmış, geçin bunları, bırakın bu boş bahaneleri, şiddetli kar fırtınası varken balıkçı lokantasında ne aradığınızı, hangi gizli emellerin peşinden koştuğunuzu söyleyin. Peki yeri ve zamanı mıydı büyükelçiyle protokol yemeğinin? Yüreğiniz yetiyorsa itiraf edin, cesaretiniz varsa ifade edin, mahcubiyet duyacağınız gizli ilişkileriniz, korkup sineceğiniz gizemli irtibatlarınız yoksa çıkın meydana, milletin kafasında birikmiş soru işaretlerini giderin."
Kent Güvenliği Yönetim Sistemi'nin (MOBESE), toplumsal huzur, güvenlik ve asayişin sağlanması, suç ve suçluların takip ve tespiti açısından büyük bir imkan olduğunu belirten Bahçeli, şunları kaydetti:
"Açığı olanların MOBESE'den şikayet etmeleri gayet doğaldır. Özgürlüğün ve özel hayatın ihlal edildiğini iddia edenler boşa nefes tüketmektedir. İstanbul'da geçen hafta yaşanan rezaletlerin bir benzeri dünyanın herhangi bir ülkesinde vasat bulmuş olsaydı, o ülkenin belediye başkanı emin olunuz ki bir gün, bir saat, bir saniye bile koltuğunda oturamazdı. Sayın Abdulhamit Gül'ün başarıyla icra ettiği bakanlık görevinden affını istemesini MOBESE kayıtlarının ortaya çıkmasına bağlayan süfli ve müflis CHP zihniyetinin algı oyunları, iftira taarruzları, itibar suikastları asla tutmayacak, hiç kimse de bunlara iltifat ve itimat etmeyecektir. Dileğimiz Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da görevinden affını bir an evvel talep etmesi ve gecikmeksizin, daha fazla hasara yol açmaksızın İstanbul'un önünü derhal açmasıdır."
Bahçeli, değerlere yönelik kategorik saldırıların, kavramlara yönelmiş işgal niyetlerinin, maneviyata kurulmuş tuzakların vahim bir düzeyde olduğunu söyledi.
İnsanlığın ortak hazinesi olan demokrasi, hak, hukuk, özgürlük ve adaletin sürekli aşınmaya, irtifa kaybına maruz kaldığını ifade eden Bahçeli, "Aslında bu, kaygı verici, gerçek, bilinçli bir tertibin, sistematik bir tahribatın uzun metrajlı sonucudur. Gerçek manasından koparılmış bir demokrasinin, sadece demagojiyi besleyeceği, bunun yanı sıra despotik tahakkümlere davetiye çıkaracağı açıktır, ortadadır, tecrübeyle sabittir." diye konuştu.
Milletin kendi geleceği hakkında hüküm verme ve hedeflerini belirleme hakkının bir insanlık onuru, bu onurun muhafazasının demokrasinin namusu olduğunu belirten Bahçeli, "Demokrasi ihanetin kılıfı olamaz. Demokrasi egemenliğe kast etmenin kaynağı görülemez. Demokrasi sövüp saymanın, yakıp yıkmanın meşruiyet zemini olarak asla kullanılamaz. Demokrasi hukuk ve hürriyetin, hukuk ve hürriyet demokrasinin karşılıklı güvencesidir. Biri olmadan diğerinin varlığından söz edilemez." değerlendirmesini yaptı.
İnsanların birbirine göstereceği hoşgörü sınırının aynı şekilde demokrasi ve hürriyetin de sınır hattının belirlenmesini sağlayacağını vurgulayan Bahçeli, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na hakaret etmek, büyükbaş hayvan benzetmesi yapmak ifade ve düşünce hürriyeti sayılamaz. Bu tip bir kötü söz terbiyesizliktir, edepsizliktir, nitekim suçtur. Hazreti Adem ile Hazreti Havva'ya cahil demek bir sanatçı marifeti, demokratik bir hak, sıradan bir şarkı sözü olarak değerlendirilemez. Herkes aksini söylese de Milliyetçi Hareket Partisi bu görüşte olamaz, bu ilkelliğe göz yumamaz, selin akıntısına kapılamaz. Hakaret eden, küfreden, faşizan arzularını ilk fırsatta ifşa eden kim olursa olsun, bunun sonuçlarına mutlak surette katlanmalıdır.
Bir televizyon kanalında Sayın Cumhurbaşkanı'na en ağır hakaretleri sıralayan sözde bir gazeteciye sessiz kalanların, Trabzon'da bir çocuğun heyecanla söylediği sözlere ateş püskürmeleri ikiyüzlülüğün deşifresidir. Dikkat buyurunuz, henüz 10 yaşında olan bu çocuğumuz Cumhurbaşkanı'na amca derken, Kılıçdaroğlu'na hain diye seslenmiştir. 203 sözde yazar, çizer, aydın ve gazetecinin bildiri hazırlayıp yayımlamak yerine bu sorunu ele almalarında yarar olacaktır. Bu yavrumuzu bu noktaya getiren nedir? Böylesi bir tercihe zorlayan ve bunu da telaffuz ettiren gelişmeler nelerdir? Şehidimiz Eren Bülbül’ün katilleriyle sarmaş dolaş olanların, ittifak kuranların, yanak yanağa verenlerin, bilahare herkesin, her kesimin geleceğimiz adına bu soruların üstünde kafa yormaları elzemdir."
Devlet Bahçeli, katile "katil", caniye "cani", teröriste "hain" diyemeyenlerin, sırf siyasi rant devşirmek için bölücülerle bir ve aynı kareye girmekten sakınmayanların demokrasiyle arasına geceyle gündüz gibi mesafe koyduğunu dile getirerek, "Sorosçu Osman Kavala'yı savunmak, terörist Demirtaş'a methiyeler düzmek adalet, demokrasi ve hürriyet konusu değil, işlenmiş suç ve hıyanete taammüden ortaklıktır. Terörist hem devlet hem de demokrasi düşmanıdır. Düşmana ganimet olan siyasetçilerin demokrasi iddiası tilkinin kümes bekçiliğine talip olmasıyla aynı kurnazlıktır." dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Terörle mücadele ediyoruz derken demokrasi askıya alınıyor. Demokrasi askıya alınırsa da en çok terör örgütlerine prim verirsiniz." dediğini anımsatan Bahçeli, şunları söyledi:
"Sayın Kılıçdaroğlu şu hususu unutma ki tekerimize taş koymaya kalkışanların alınlarını karışlarız, bunlara karşı da çekilmeye hazır keskin bıçak olup ayağa kalkarız. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin askıya alındığını söylemek su katılmamış bölücü bir dildir. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin hiçe sayıldığını iddia etmek terörist üslubudur, terör usulüdür, zillet bir bühtandır. Demokrasiyi korumak için terörle mücadele ediliyor, ey Kılıçdaroğlu bundan haberin var mı? Vatana ve millete musallat olan seri katilleri cezalandırmak amacıyla terörle mücadele yapılıyor, ey Kılıçdaroğlu bunu biliyor, bunu hazmedebiliyor musun? 'Demokrasinin yolu Diyarbakır'dan geçer' diyen Kılıçdaroğlu, senin yolun nereye çıkıyor? Karanlık yolculuğun nereye doğru gidiyor? Kılıçdaroğlu sosyal medyada video çeke çeke akli melekelerini yitirmiş, trolleşmiş bir figür olarak milli ve siyasi hayata bütünüyle aykırı davranmaya başlamıştır."
Millet İttifakı'nın güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlığına değinen Bahçeli, şöyle devam etti:
"Bu ay içinde de taslak metni açıklayacaklarmış ama henüz kurulacak masada nasıl oturacaklarını tespit edememişler. Alfabetik mi olsun, aritmetik mi olsun, yaşa göre mi olsun, yoksa boy sırasına göre mi olsun, karar vermiş değiller. Kendi aralarında demokratik nezaketin çatısını örmekten aciz kalan, ittifakın isim değişikliğini planlayan, üçüncü bir ittifak projesiyle HDP'yi bagaja koymayı düşünen zillet ittifakının Türkiye'ye katacağı, Türk milletine kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Doğal gaz stokunda olmayan azalmayı bir yalana bin yalan ekleyerek anlatan, benzin fiyatlarını görünce ata bindiklerini açıklayan bu demokrasi kaçkınlarını, ahde vefalarını çiğnemiş bu nimet bilmez taifeyi aziz milletimiz ibretle takip etmektedir.
Kılıçdaroğlu, geçen hafta katıldığı bir televizyon programında pot üstüne pot kırmış, vahamet düzeyinde falso yaparak, 'Bu milleti barıştıracağız' diyebilmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu, barışmak küsler arasında olur. Türk milleti ne zaman birbirine küsmüştür? Bu küslükten bir tek bizim mi haberimiz olmadı? Sen ne demeye çalışıyorsun? Maksat ve muradın nedir? Demokrasinin arkasına sığınıp Türkiye'yi yaylım ateşine tutmana, nifak saçmana, sanal ihtilaflar üretip bunu yaymana tahammül etmeyeceğiz, suskun kalmayacağız. Sayın Kılıçdaroğlu, AB büyükelçileriyle buluşmanda, 'DEVA Partisinin ekonomi çalışmasına katılacağız' sözlerinle küstürdüğün, kızdırdığın, özgüveniyle oynadığın CHP'ye oy veren kardeşlerimle önce barışman, öncelikle onların gönüllerine girmen sana başlıca tavsiyemizdir. Milletin arasında en küçük bir küslüğün olmadığını, buna dair bir emarenin dahi bulunmadığını görmelisin, hiç kuşku yok aklını da başına acilen devşirmelisin."
MHP Genel Başkanı Bahçeli, gücünü milletinden alan siyasal bir düşüncenin savunucusu olduğunu ifade ederek, partisinin vazgeçmeyeceği temel hususun millet gerçeği ve demokrasi mirası olduğunu belirtti.
Partisinin millet anlayışının ötekileştirici ve uzaklaştırıcı olmadığını söyleyen Bahçeli, "Bizim hiçbir zaman kimsenin kökeni veya mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, reddeden, aşağılayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyetle yakınlaşmamız mümkün değildir. Bizim için Edirne neyse Hakkari odur. Yozgat neyse Diyarbakır aynısıdır. Bütün yolların çakıştığı nokta Türkiye Cumhuriyeti'dir." şeklinde konuştu.
MHP'nin Türkiye'de yaşayan vatandaşları "Türk milleti" tanımı içinde gördüğünü dile getiren Bahçeli, "Ancak zillet ittifakının paydaşları milleti oluşturan kimlikleri sorgulamakta, tahriklerini sürdürmektedir. Asırlar içinde üst birliğe ve millet kimliğine yönelen bütün süreç bu tahriklerle geriye dönme riskini içinde barındırmaktadır. Etnik kimliklerin kaşınması, kaçınılmaz olarak kimlik taleplerini doğuracak, hepimizin adı olan Türk milleti tanımına itirazlar çoğalacaktır." ifadelerini kullandı.
Bahçeli, MHP'ye göre Türkiye'nin milli birliği ve bütünlüğünün, dil, soy ve din unsurlarının da üstünde tarihi bir gerçek olduğunu vurgulayarak, "Türkiye Cumhuriyeti birleştirici ve bütünleştirici millet temeli ve sosyolojik uzlaşma üzerinde şekillenmiştir. Ancak tahripkar süreç devam ederse, mensubu olduğumuz Türk milleti, alt kimlik ve çok kültürlülük talepleri sonucunda bölünme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bu durum, hem milli birliğimizi tahrip edecek hem de Türk devletinin sonunu hazırlayacaktır. Kılıçdaroğlu'nun siyaseti buna yöneliktir." dedi.
MHP'nin etnik, kültürel ve mezhep zeminindeki siyasallaşmanın bölünmeye götüreceğine inandığını anlatan Bahçeli, "Bunun sonucunda ortaya çıkacak tabloda ise Türkiye'nin bu nüfus ve bu coğrafya bütünlüğü ile devamı mümkün olmayacaktır. Bizim bu konuda duruşumuz nettir ve belgelidir. Bizim dayandığımız ilkeler, tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek dil ülküsüdür. Tek devlet üniter yapının korunmasını, tek millet Türk milleti kimliğinin devamını, tek bayrak milli devletin bekasını, tek dil resmi dilin yalnızca Türkçe olabileceğini, tek vatan ise ülkemize ortak koşulamayacağını ilan etmektedir ve bunlar da bizim kırmızı çizgilerimizdir." diye konuştu.