CHP Lideri Deniz Baykal, grup toplantısında konuştu. İşte konuşmasından satırbaşları:
Parlamentonun çalışma döneminde üstünde durduğumuz temel konuların giderek şekillenmekte olduğuna tanık olduk. Siyasal yaşamımızda bizim çeşitli uyarılarımızla dile getirdiğimiz olumsuzluklar, kaygı verici bir düzeye ulaştı ve artık toplum çeşitli alanlarda bu ülkenin yapısını dokusunu, demokrasinin evrensel kurallarını tahrip etmeye yönelik bir istikamette yürümekte olduğuna tanık oldu. Bunun somut gelişmelerini her gün yaşıyoruz.
EKONOMİK GELİŞMELER
Türkiye’de uzun bir süreden beri ekonominin gidişiyle ilgili sorunlar artık herkesin dikkatini çeker bir hale gelmişti ve bizde bunu 2008 yılının ortalarından itibaren dile getiriyorduk.
Bu gelişmeler artık netlik kazanmıştır. Türkiye’de ekonomik büyüme Türkiye’nin sürdüremeyeceği bir düzeyde şekillenmeye başlamıştır. 2008’den itibaren büyüme oranları düşmüştür ve Türkiye dünyada büyüme liginde küme düşen bir ülke konumuna gelmiştir.
Eskiden Türkiye dünyada gelişmekte olan ülkeler hatta onun üstünde yer alıyordu. Bu ciddi bir olaydır çünkü büyüme sadece sıradan bir ekonomik ölçü olarak düşünülemez. Ekonomi büyüme için vardır. Hele nüfusu artan, gelişme mecburiyetinde olan bir ülkede, büyüme istikrar için zorunludur. Büyüme ancak belirli bir düzeyde olursa istikrar sağlanabilir. İşsizlik, istihdam ona bağlıdır. Yeni kuşakların iş olanaklarını bulabilmesi buna bağlıdır. Ekonominin çarklarının dönmesi büyümeye bağlıdır.
Gerçekler ortaya çıktı. Bugün Türkiye ABD’nin çok ötesinde bir küçülme yaşar hale gelmiştir. Krizin çıktığı ülke ABD’dir. OECD’den çok daha ağır bir küçülmeyi yaşamıştır. İşsizlikte dünyada ikinci ülke konumundadır. Bunu değerlendirirken sadece bugün dünya ülkeleri arasında Türkiye’nin ekonomik bakımdan onlardan farklı biçimde hızlı biçimde küçüldüğünü görüyoruz.
Sadece onu değil Türkiye’nin geçmiş hükümetlerin ekonomi politikalarını dikkate aldığımız zamanda, Türkiye’nin gerçekte gerçekleştirdiği büyüme temposunun bu dönemde altında kaldığına tanık oluyoruz.
Yani 2002-2008 periyotu, dünya ekonomisinin gelişmesi için en ideal şartları içeren periyoduydu. Şimdi bizim büyüme hızımızı geçmişe mukayese ettiğimiz zaman çok daha gerisinde kaldığımızı görüyoruz.
Bunlar kur şöyle oldu diyerek kapatılacak bir olay değildir. Ekonomi bununla ölçülür değerlendirilir.
Ekonomide bu sorunlar var işsizlik var büyüme var. Ama bu yönetim açısından birde sahipsizlik var. Ekonomi bugün sahipsiz bir haldedir. Ortaya bir makro ekonomik program koyun. Neyi hedeflediğimizi bilelim. Düzenli bir ekonomik orta vadeli program koyunuz.
Şu anda Türkiye yüzde 4 kalkınmayı hedefleyen bir ülke konumunda. Önümüzde 5 aylık bir süre var, 4 aylık bir süre var. 4 ay sonra Türkiye yüzde 4 kalkınacak diyor. Her şeyi buna bağlamış.
Dünya bize küçüleceksiniz diyor biz yüzde 4 kalkınacağız diyoruz. Bu gerçek bir düzen değil.
İlk kez bugün Türkiye bütçe kriziyle karşı karşıya. Bütçeyle igili kanunlara göre başlatması gereken çalışma sürecini harekete geçmiş değildir.
Maliye yapması gereken işi yapmıyor. DPT’nin yapması gereken iş var yapılmadı. Niye Maliye işini yapamıyor? Çünkü 2010 yılıyla ilgili hedefler ilan edilmedi. 2009 yılı yüzde 4 kalkınacak derseniz, 2010’u içine de koyamazsınız.
Kanun ihlal edilmiştir. Haziran’da yapılması gereken iş hala yapılmamıştır. Bütçeyle ilgili gerekli talimatlar, kararlar, kararnameler çıkarılamamıştır.
Bakanlar değişiyor, bakanlar toplanıyor kimse işine sahip değil.
Zamlar başladı. Niye var bunlar? Bütçe açığı var. 22.5 milyar yılın arasında, 50-60-70 milyar bu yıl sonuyla ilgili bütçe tahmini var.
Kendileri 75 milyar için yetki aldılar. Bu açık neden oldu? Beyler seçim kampanyası için var. Seçim harcaması yaptığı için var. 2 seçimde mali sorumluluk kayboldu. Bütçe delik deşik oldu. Şimdi o bedeli emeklinin sırtından çıkarmaya çalışıyorlar.
“AKP’YE GÖRE EMEKLİLER İKİNCİ SINIF VATANDAŞTIR”
AKP’nin gözünde emekliler 2. sınıf vatandaştırlar. Nereden kaynaklanıyor bu?
AKP bir sosyal güvenlik yasası çıkardı ne dedi? Türkiye kalkınsa emekliye kalkınmadan pay yok dedi.
Türkiye kalkınacak, ekonomik büyüyecek, bundan dolayı devlet memuru, işçi, ücretini artıracak payını alacak, ama emekli hayır sen geçmişte yaşıyorsun diyecek. Yahu onun sayesinde bugünkü büyüme kalkınma.
Onlar yaşadı bitti AKP’nin anlayışı. Fevkalade sakıncalı tehlikeli bir anlayış. Bu anlayış bu son emekli aylıklarıyla ilgili.
“O ÜÇÜNÜ SEVSİNLER”
Bağkur emeklilerine ayda 5 lira zam yani 1.83. O üçünü sevsinler. İşçi emeklisine 11 lira, o da 1.83. onun üçü de yerinde.
Bu olacak iş mi? 5 lira 10 lira artışla zam yaptığınızı söyleyeceksiniz. Ama aynı anda huzur evi ücretlerine 250 lira zam yapacaksınız. Devletin kendi huzur evlerine.
Bu ne biçim anlayış, ne biçim bir düşünce?
Öğrenci harçlarına olağanüstü zam yapacaksınız. Emekli maaşlarına yüzde 1.83 zam yapacaksınız. İstanbul’da yüzde 8.5 zam yapacaksınız, emekliye zam 1.83. şekerin fabrika satış fiyatına 5.3 zam yapacaksınız. Bu zamlara baktığınız zaman en düşük zam emekli zammı 1.83.
Bütün zamları çıkarsın, arayın arayın 1.83’ün altında zam yok. O da kimin emeklinin.
Evet yapılacak dediler. Genelkurmay Başkanı da bunun gereğinin yapılacağını ifade etti ve böyle bir olay varsa derhal ortaya çıkartılmalıdır dedi, yoksa da Türkiye ne yapacağımızı görür dedi. Bunu teminat olarak aldı.
O günden bugüne kadar ne gelişti? Ne oldu? Yani eğer TSK böyle bir darbenin parçasıyla bu ortaya konulsun dedik. Konuldu mu? Dün mutlu mutlu yemek yediler? Ne oldu?
Eğer TSK’nın içinde bu faaliyette olan bir cunta varsa tasvip edilsin dedik. Genelkurmay barındırmayız dedi. O kişi görevine devam ediyor. Ne oldu?
Başbakan Türkiye’yi neye dayanarak ayağa kaldırmak istedi. Başbakan bu komplonun neresinde duruyordu? Bilmeden mi alet oldu? Birileri de başbakan’ı mı kullandı eğer bu komploysa? Bu ne zaman nasıl ortaya çıkar.
TSK’YI VESAYET ALTINA ALMA GAYRETİ VAR
Türkiye’de bir süreden beri bu konuda çok çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır. Türkiye’de TSK demokratik bir toplumun içinde silahlı kuvvetlerin taşıması gerekn noktada olmalıdır. Hukuk sistemi içindeki konumu hukukun üstünlüğü anlayışına uygun biçimde şekillenmelidir. Bu konuda Türkiye’de bir değişimin gerektiği de açık bir ihtiyaçtır.
AB’ye üye olmak isteyen bir ülkenin içinde TSK’nın taşıması gereken konum için pek çok değişiklik yapılmıştır, bundan sonra da yapılmaya devam edecektir. Böyle bir düzenlemeye TSK’nın da katkı yaptığına tanık oluyoruz. Bu konudaki adımları anlayışla karşılamaktadır.
Türkiye’de yaşanmakta olan olayı biz bu nitelikte silahlı kuvvetlerin kamu içindeki durumunu daha demokratik bir şekle getirme olarak ifade edemeyiz. Yaşanan bir öç alma, bir intikamdır.
Türkiye’de asker-sivil ilişkilerinin bir rayına oturtulması gerektiği açıktır.
Türkiye’de bir çatışma, kavga vardır. Dünyanın her yerinde silahlı kuvvetler saygın bir durumdur
Ortauı bir vesayet altına alma gayreti hiçbir yerde kabul edilebilir değildir. Türkiye’de şu anda böyle bir çaba vardır. İçi boş darbe uydurmasıyla kendini göstermiştir.
Tablonun düzelmesi lazım. Herkes haddini ve sınırını bilecek. Burası demokratik bir ülke.
DOLMABAHÇE BULUŞMASI
Bir süre önce Dolmabahçe’de bir buluşma oldu. O buluşma herhalde özel değildi. Üniforma ile yapıldı. Neyi çözdü bu?
Orada bir mutabakat sağlandıysa bu ne tablo? Orada ne sağlandı, niçin o yapıldı ve niçin o gizli tutuluyor?
Başbakan onu neden devletten ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinden gizli tutuyor?
O zamanki Genelkurmay Başkanı niçin onu TSK’dan gizli tutuyor?
Ölünceye kadar sır diyorlar. Öyle bir şey olabilir mi?
E nhe olacak şimdi? Türkiye şimdi yeni bir Dolmabahçe mülakatını mı bekleyecek? Tekrar bir araya gelecekler ama milletten gizleyecekler. Orada eteklerindeki taşları dökecekler. Bunu mu bekleyeceğiz.
Bu temel bir konu olarak yaşandı. İlk defa bir kurumun kendisiyle ilgili çıkacak bir kanundan haberi yok. Meclis Başkanı’nın haberi yok. ‘Haberim yoktu’ dediği için bedel ödemek zorunda kaldı
Eğer olay sadece Silahlı Kuvvetler’in demokratik denetim altına alınmasından ibaret olsa bunu kamuoyuna açıklarlar. Burada başka bir şey var.
Olay sadece Başbakan’ın tahakküm ihtiyacını silahlı Kuvvetler üzerinde denemek istemesiyle kalmadı. Yargıya da aynısını yapmaya çalıştı. Zaten yargıya tavrını biliriz
ERGENEKON DAVASI
Yargıyı kontrol altına alma gayreti içindedir
Türkiye’de yargıyla ilgili çok üzüntü verici olaylar yaşanmıştır. Bu olayların yaşanmaya başlaması Ergenekon davasıyla somutlaşmaya başlamıştır
Davadan önce Başbakan belli yerlere bir savcı arıyoruz diye talebini ifade etmişti. Daha sonra aradığı savcıyı buldu, dava başladı. Davanın nasıl bir nitelik taşıdığı açıkça görüldü. Türkiye’de ilk kez bir davanın bu kadar politize olduğuna tanık olduk.Bu dava olmaktan çıkmış, bir siyasi hesaplaşma haline geldi.
5600 sayfayı geçen üç iddianame var. Yıllarca süreceği anlaşılan bir dava. İfadeler daha tam alınmamış. Giderek genişleyen, ucu açık bir dava. Çığrından çıkmış bir manzara.
Bazı yazarlar, düşünürler siyasetçinin yargıya üye seçmesinin doğal karşılanması gerektiğini iyi niyetle söyleyip öneriyorlar.
SİYASETÇİ YARGIDAN KAÇAN İNSANDIR
Türkiye’de siyaset-yargı ekseninde yerine oturmamış o kadar çok eksiklik var ki.
Türkiye’de siyasetçi daha hesabını verebilir hale gelmiş durumda değildir. Siyasetçi yargıdan kaçan insandır
Bu nitelikte bir siyasi kadroya siz diyeceksiniz ki ‘seni de yargılayacak kurumlara kimlerin tayin edileceğini sen seç’, HSYK’yı sen seç. Niye? Çünkü falan ülkede bu böyle. O falan ülkede yağtığının hesabını vermekten kaçınmış bir tek siyasetçi var mı? Hükümete yetki verilirse nasıl kullanılacağını biliyoruz.
Siyasetçi opsiyonu ne için kullanıyor? Kendi çıkarı için kullanıyor.
Kendi anlayışındaki insanları tayin etmenin dışında ne yapmışlar ki bunu onlara söyleyeceğiz
ERDOĞAN, HSYK’NIN FİİLİ BAŞKANI
Aylarca Akman’ın soruşturmasını engelleyenlere Anayasa Mahkemesi için sen adam seç mi diyeceğiz
Tayyip Erdoğan vesayetinin önemli bir hedefidir yargı. Ergenekon davasının savcısıyım diyordu şimdi HSYK’nın fiili başkanı haline dönüşmüştür. Orada seçilmiş üyeleri etkisizleştirmeye yönelik her türlü baskıyı bizzat başbakan orkestra etmiştir. Son krizin arkasında o vardır. HSYK ile Adalet Bakanlığı kamuoyu önünde karşılıklı çatışır hale geldiği bir manzara görüldü. Bunu normal saymak mümkün mü?
Ergenekon davasındaki savcılarla ilgili yüzlerce şikayet var. Kaç tane şikayet olduğunu arkadaşalrım öğrenemedi. Soruşturma talebi var. Bir tek soruşturma açılmadı.
Bu hakimler, savcılar çok ciddi hukuk ihlalleri yapıyorlar. Bunun engellenmesi lazım dendiğinde ‘niye alalım bunları. Bunların hakkında soruşturma yok’ diyorlar. Hem soruşturma açtırmıyorlar, hem de ‘almamız için soruşturma olması lazım. Yok’ diyorlar
Hiçbir dava savcı ve hakime endeksli olmaz.
‘Türkiye’deki onbinlerce hakimin ve savcının arasında yalnızca bir tek savcı ve hakim var’ demek Türk adaletine saygısızlıktır
‘Biz onu bizim istediğimiz gibi taşıyacak birini bulduk, onu ordan oynatmayız’ demek hukuka saygının mı ifadesidir.
Şu yaşanan olaylara bir baksanıza, gizli tanıklarla dava açıyorlar. 3 gün sonra gizli tanıklar ‘vazgeçtik’ diye ortaya çıkıyorlar
Rüşvetle çıkar sağlayarak dava dosyası tanzim edilir mi?
Son günlerin tartışması ilk kez hukukun ne kadar siyasallaştığını gösterdi. Buna direnen hukukçuların hangi baskılara maruz kaldığını göstermiştir
Başbakan Erdoğan’ın yargıyı vesayet altına alma anlayışının bir parçasıdır bu.
MECLİS BAŞKANI SEÇİMİ
Bugün Meclis Başkanlığı seçimi başlayacak. Meclis Başkanı’nı bir mutabakatla seçmiştik. Şimdi bu kararı Başbakan kendi iradesiyle alıyor
Kimseye hiçbir şey söylemeden bekletiyor.
Son anda tebliğ ediliyor, falan kişi diye. TBMM kimi başkan seçeceğini Başbakan’ın son andaki tebliğine kadar bilemez halde bekliyor.
Başbakan kişisel hegemonya anlayışını Meclis Başkanlığı kürsüsüne kadar taşıyor. Bu seçim Meclis’in kendisine yakışır yöntemlerle gerçekleştireceğiz seçim olmayacaktır
AKP’li vekiller seçecek ve o da AKP’li bir başkan olarak ortaya çıkacaktır
KÜRT AÇILIMI
Uzun süreden beri Kürt sorunuyla ilgili bir açılımın yapılmakta olduğu izlenimi verildi.
Hala ne yapılmak istendiğine dair somut hiçbir şey söylenmedi. Açıklama yapılmamış olması kafalarında yapmak istedikleri hiçbir şey olmadığı anlamına gelmiyor. Herhalde kafalarında bir şey var. Ama söylemeye telaffuz edemiyorlar
Herhalde bu Türkiye’nin iç dinamiklerinin ötesinden kaynaklanan bir taleple ilgili olabilir.
Birileri bir şey yapın demişse ve o doğrultuda hareket ediyorlar demektir
Kendilerinin dahi kuşkusu olan bir çözümü Türkiye’ye kabul ettirme gayreti içindeler
İmralı çıkıp konuşacak. 15 Ağustos İmralı açıklaması kafasının arkasında Erdoğan’ın. Onu temel alan bir arayışın içinde. Sakıncalı bir yöntem izliyorlar.
Hepimiz çok ciddi bir kaygıyla izliyoruz.
12 gazeteci ile bir araya gelmiş olmaları iyiniyetli ve sorumlu bir yaklaşım olarak görülmemelidir
Türkiye’nin milli bütünlüğünü sarsmaya yönelik tartışmanın polis akademisinde tartışılması garip.
AYRIŞTIRMA NİYETİNDELER
Herkesin kendi etnik kimliğini ifade etmesi, anadilinde yayın yapması herkesin temel hakkıdır
Etnik kimlik ile milli kimlik birbiriyle çatışır değildir
30 yıl önce bu konudaki düşüncemiz söyledik. Türkiye bir siyasi bilinç devleti dedik.
Bizim şimdi etnik temelde milleti ayrıştırabilecek mekanizmaları devreye sokmaktan kaçınmamız gerekiyor. Niyet kaynaştırma değil ayrıştırma.
ÇÖZECEĞİZ DİYE TÜRKİYE ÇÖZÜLMESİN
Oy sonuçlarına baktığınız zaman görüyorsunuz. Türkiye’yi tekrar çözeceğiz diye çözülmesine götürmeyelim.
Bu konuda Hükümet’in bilinçli ve duyarlı olmadığını görüyorum.
O bölgede yaşayan insanların ekonomisi, kültürel ve ekonomik yaşamı kendilerini Türkiye’nin bir parçası olarak hissetmesine neden olmuyor. Böyle hissetmeleri için haklı nedenleri de var.
Orada yaşayan gençlere ve çocuklara Türkiye’nin tümü üzerinde söz sahibi olabilecek kanalları açmak gerekiyor
Kaderlerine elbette razı olmayacaklar
O bölgenin işsizlik başta olmak üzere ekonomik problemleri mutlaka çözülmelidir
O bölge Türkiye ile entegre olmalı. Sadece haritada değil, yüreklerinde entegre olmalıdır
Başbakan’ın süreci başlatmış olması, İmralı ile müzakere yapılmayacağı anlamına gelmez
Bu müzakerelerle bir çözüm ortaya çıkmaz
Terörü sahiplenenlerle yapılacak müzakere çözüm getirmez
Başbakan’ın eğer bölücü olmaktan korkuyorsa kendisini bölücü olarak anacak politikacılardan uzak durması gerektiğine inanıyorum.