CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Çağdaş demokrasilerde özel yetkili mahkemeler olmaz, dikta rejimlerinde olur. Şimdi adı özel yetkili mahkeme, daha önceki adı Devlet Güvenlik Mahkemesi, daha önceki adı Sıkı Yönetim Mahkemesi daha öncesi adı Yassıada Mahkemesiydi. Bu mahkemelerde imzasız bir dilekçe ile iki tane gizli tanıkla hayatınız kararır. Seneleriniz elinizden alınır" dedi.
HES PROTESTOCULARI GURUBA KATILDI
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, TBMM düzenlenen partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasına 31 Ocak 1990'da öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy'u anarak başladı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Erzurum'un Tortum ilçesi Bağbaşı beldesinde HES yapımına karşı çıkan kadınların grup salonunda olduğuna dikkat çekerek Bağbaşından gelen grubun bütün siyasi görüş farklılıklarını aşarak ve bedel ödemeyi göze alarak bir mücadele yürüttüklerini kaydetti.
USLU’NUN GÖZALTINA ALINMASI
Grup içindeki 86 yaşındaki Nafiye Uslu'nun gözaltına alındığını ve kötü
muamele gördüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, "86 yaşındaki Nafiye anayı karakola götüreceksiniz, sabaha kadar tutacaksınız, darp edeceksiniz, yerlerde sürükleyeceksiniz. Bunun adına ileri demokrasi denecek. Bu milletin vicdanına teslim ediyorum ben bunu. 86 yaşındaki bir kadını nasıl karakola götürürsünüz, nasıl darp edersiniz, nasıl sabaha kadar tutarsınız. Bunun hesabını sormazsam bu koltuklar bana haram olsun" şeklinde konuştu.
DERELERİN KARDEŞLİĞİ
Kılıçdaroğlu, istenilenin doğal ve meşru insan hakkı olduğu vurgulayarak, "İki tane HES projesi bunların üretecekleri elektrik 26 megavat. Türkiye'nin ise 30 milyon kilovat saat elektrik üretimi var. Baktığınız zaman bu iki yerde yani Bağbaşı ve Büyükbahçe'de HES projesinin katkısı 10 binde bir. Yani siz 20 bin tane böyle HES yaparsanız ancak Türkiye'nin enerji sorununu çözersiniz. Tortum'da, İkizdere'de, Munzur'da, Karadeniz'de derelerin kardeşliğini kurdular. İnsanlar bir araya geldiler, sularını sahip çıktılar. 'Dediler ki HES yapılamaz mı? Yapılabilir ama bize su lazım. Suyumuzu bizim rahat bırakın, Yeteri kadar su verin bize ne yaparsanız yapın.' 'Hayır suyunuzu vermeyeceğiz, suyunuzu da keseceğiz' Diyorlar ki 'Türkiye'nin enerjiye ihtiyacı var. Biz onun için yapıyoruz.' Buradan söylüyorum, enerjideki kayıp ve kaçak miktarı yüzde 19. Ben söylemiyorum, devletin resmi rakamları söylüyor. Yüzde 19'un yarısı kadar önlem alırsan, kayıp ve kaçağı önlersen Türkiye'nin enerji sorununa en büyük katkıyı o zaman yapmış olacaksın. Sen kayıp, kaçağı önlemiyorsun, göz yumuyorsun sonra gidip diyorsun ki Erzurum'a ' Ben senin suyunu keseceğim.' Dağıttın o su senin babanın malı değil ki. Senin tapulu malın olsa kes. Bu ülkenin malı. Bu ülkenin malı bu millete aittir. Sana ait değildir. Bu millet nasıl karar verirse karar öyle uygulanacak. Bazen düşünmeden edemiyorum, acaba biz işgale mi uğradık. Bu nasıl bir bakış açısıdır, nasıl bir anlayıştır. Nasıl bir doymaz bilmezlik, nasıl bir siyasi oburluk, utanmazlıktır. Köylünün suyunu keseceksin, üretme diyeceksin. Ne yapsın, aç mı kalsın bu insan?''
BAŞBAKAN ERZURUMLULARIN GENLERİNİ BİLMİYOR?
Kılıçdaroğlu, grupla birlikte salonda bulunan 17 yaşındaki Leyla Yalçınkaya'nın kardeşlerini okutabilmek için ceviz ağaçlarına, suyuna, toprağına sahip çıkmaya çalıştığını kaydederek, ''Sayın Başbakan Erzurumlu kadının genlerini bilmiyor. Bilmiyor ki Erzurumlu kadın daha 20 yaşındayken üç aylık çocuğunu emzirdikten sonra Nene Hatun gidiyor, düşmanla mücadele ediyor. Sayın Başbakan senin bilmediğin bu. Nerede bir haksızlık olursa, nerede bir mazlum varsa CHP orada olacaktır. Bunlar yapılıyor ama o kadar garip olaylarla karşılaşıyoruz ki biliyorsunuz mahkemeler hakkında konuşmak tehlikeli. Tayyip Bey'in mahkemeleri önemli mahkemeler çünkü. Eğer konuşursan bir fezleke daha gelir. Ama biz korkmayacağız Recep Tayyip Erdoğan, hiç merak etme sen. Biz yılmayacağız Recep Tayyip Erdoğan, biz mücadelemizi yapacağız" dedi.
YALÇINKAYA OLAYI
Mahkemenin Leyla Yalçınkaya hakkında 'komşularıyla ve akrabalarıyla görüşmeme' kararı verdiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, 21. yüzyılda böyle bir kararın izah edilemeyeceğini ifade ederek şunları dedi:
''Buradan bütün insan hakları düşmanlarına, bütün adalet cellatlarına sesleniyorum; 135 milletvekili arkadaşımız Leyla'nın sesi için buradayız. Leyla konuşmayacaksa, CHP de konuşmayacak. Leyla'nın konuşması için mücadele edeceğiz. Gerekirse 135 CHP milletvekili 136 Leyla olacaktır. Ben bu onurlu mücadeleyi veren 17 yaşındaki Leyla'dan 86 yaşındaki Nafiye anneye kadar bütün Erzurumlu kadınların ellerinden öpüyorum. Onlara şükranlarımı, saygılarımı gönderiyorum."
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin 'postmodern bir dikta yönetimi' ile karşı karşıya olduğunu iddia ederek postmodern dikta yönetimlerinin böyle özel mahkemeleri ve bu mahkemelerin başında da onları dizayn eden bir diktatörü bulunduğunu ifade etti.
‘HES’TEN YARGILANIN BİN 26 KİŞİ VAR’
Türkiye'de su talebi nedeniyle HES'e karşı çıktığı için yargılanan insan sayısı bin 26 olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bin 26 kişi hangi demokraside 'ben su istiyorum' diye mahkemelere götürülür. Siz buna demokrasi diyorsunuz. Demokrasi böyle olmaz. Demokrasi hak arama arayışıdır. İnsanlar konuşacaklar, haklarını arayacaklar. 86 yaşındaki Nafiye anayı karakola götürdün de boyun mu uzadı- Hayır. O bir insanlık ayıbıdır. Türk demokrasi tarihinin de kara bir lekesidir. Bunu kimsenin unutmaması gerekir"
diye konuştu.
Özel yetkili mahkemelerin adalet dağıtan mahkemeler olmadığını, iktidarın sopası görevini üstlendiğini iddia eden Kılıçdaroğlu konuşmasına şöyle devam etti:
"Vicdanı olan, dünya görüşü ne olursa olsun, vicdanına göre karar veren, hukukun üstünlüğüne inanan o doğrultuda çaba harcayan bütün yargıçlara sonsuz saygım var. Onlar bu ülkenin güvencesidir. Onlara sözümüz yok. Ama onlara bir sözüm var, korkmayacaksınız. 'Tavla pulu gibi bizi dağıtırlar' denildiği zaman 'Türkiye'nin bütün coğrafyasında adaletle görev yaparız' diyeceksiniz. Beni sürerler diye çekinmeyeceksiniz. Adalet mülkün temelidir. Bunu bileceğiz. Yani adalet devletin temelidir. Oradaki mülkbirilerinin sandığı gibi bir mülk değildir. Adalet eğer kirlenirse artık orada devlet kavramını da unutmuş oluruz. Onun için diyoruz ki çağdaş demokrasilerde özel yetkili mahkemeler olmaz, dikta rejimlerinde olur. Şimdi adı özel yetkili mahkeme, daha önceki adı Devlet Güvenlik Mahkemesi, daha önceki adı Sıkı Yönetim Mahkemesi daha öncesi adı Yassıada Mahkemesiydi. Bu mahkemelerde imzasız bir dilekçe ile iki tane gizli tanıkla hayatınız kararır. Seneleriniz elinizden alınır. Ailelerinizle görüşemezsiniz, dava dosyanıza bakacak avukat dava dosyasına konulan gizlilik kararı ile neyle suçlandığınızı öğrenemez. Böyle bir anlayışla siz demokrasi bu ülkede var mı diyorsunuz. Bu ülkede postmodern bir dikta yönetimi var. Bizim görevimiz de dikta yönetimine karşı mücadele etmektir. Buradan 'bize bir şey olmaz' diyenlere sesleniyorum; 'bana bir şey olmaz' demen için suç işlemene gerek yok. Zaten senin suçlu olup olmadığına bakılmaz. İktidar kafaya koyduysa gece yarısı gelir, evin basılır, seni alırlar içeriye.
Derdini anlatıncaya kadar zaten 6 ay geçer. Onun için masumlar suçlanırken, iftiraya, zulme uğrarken kimse 'ben sesimi yükseltmiyorum' demeyecek. Nerede bir mazlum haksızlığa uğramışsa hep beraber gideceğiz, o insanlara sahip çıkacağız."İHA