10 Kasım 2010, Türk milletinin Büyük Türk milliyetçisi, devletimizin kurucusu, Hakk’a yürüdüğü akşam vermiş olduğu son siyasi demeçte kullandığı ifade ile “Türklüğün Himalayası” Atatürk’ün hayatını kaybetmesinin 72. yılıydı. Aradan geçen yıllar içinde Türk milletinin çok büyük bir bölümünde Atatürk’e olan sevgi ve şükran duygusu gelişerek devam ederken küçük ancak etkili bir azınlık da Atatürk aleyhtarlığı hatta düşmanlığı yaparak, Türk milletini Atatürk’ten soğutmaya çalışıyor. Bunların bir bölümü ahlaken işgal altındaki İstanbul’da İngiliz yanlılarından bile düşük bir seviyeyi temsil ediyorlar. Bir bölümü ise değişik nedenlerle kafası karışık, bilgisi az veya çarpık adamlar.
Atatürk’ü anlamak için 1774’te başlayan bir tarihsel süreci anlamak gerekmektedir. 1774 Osmanlı Devletinin üç kıtadan geri çekilmeye başladığı tarihtir. 1881’de Mustafa doğduğu zaman Türkistan’da Türkistan’ın son ordusu olan Türkmen ordusu, Rus ordusuna yenilmiş ve bu kadim Türk coğrafyasının işgali tamamlanmıştır. Batı Türklüğünün kalesi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmamasını sağlayan ise kendi gücünden çok Avrupalı emperyalistlerle Rusya arasındaki uzlaşmazlıklardır.
Genç Mustafa Kemal, Batı emperyalizmi ile ilk savaşını 1911’de Trablusgarb’ta verir. İtalya, Afrika’daki bu son toprağımızı işgal etmiştir. Mustafa Kemal 30 yaşındadır. Osmanlı devleti isteyen subayların gönüllü olarak Trablusgarb’a gitmelerine izin verir. Gidenler Enver, Mustafa Kemal ve onlar gibi genç birkaç subaydır. Dinamik, cesur, yurtsever, olağanüstü sıra dışı, olan bu subaylar Libya’da halkı İtalyan Ordusuna karşı gerilla savaşı için örgütlerler. Mustafa Kemal ilk kez burada çatışmalarda gözünden yaralanır. Bu kurak, çorak, çölden ibaret coğrafyayı vatan bilmezseniz onun için savaşmazsınız. Bu genç subaylar bu coğrafya için gönüllü olarak savaşırlar. Bu kadronun daha sonra 1913-1938 arasında Türkiye’nin kaderini ellerinde tutmaları tesadüf değildir. Şimdi Atatürk’e küfreden sözde şucular ve bucular, siz 30 yaşında Mustafa Kemal’in yerinde olsaydınız, İtalyan Ordusuna karşı savaşmak için gönüllü olarak Trablusgarb’a gider miydiniz?
Sonra Mustafa Kemal’i Çanakkale’de görürüz. Çağın en büyük ve en gelişmiş iki ordusu olan İngiliz ve Fransız ordularına karşı savaşan Mehmetçiklerin komutanıdır Çanakkale’de. Ve Çanakkale Mustafa Kemal’in ikinci kez doğduğu yerdir. Sonra Doğu Cephesinde Muş-Bingöl hattında Rus Ordusunu geri çekilmeye zorlar. Şimdi siz Atatürk’e küfreden sözde şucular ve bucular, hiç dünyanın en büyük iki ordusuna karşı vatan toprağı savundunuz mu? Askerlerinize ölmeyi emrettiniz mi? Göğsünüze şarapnel yediniz mi?
Savaş sonunda Mustafa Kemal, Filistin Cephesine İngiliz Ordusuna karşı yollanır. O artık savaşın kaybedildiğini, Türk askerinin ve eldeki imkânların kazanılamayacak bir cephede israf edilmeden Türk nüfus hattına kadar geri çekilmesi gerektiğini söyler. Hatta Tuğgeneral Mustafa Kemal artık milletin bir “gerilla savaşına” hazırlanması gerektiğini söylemeye başlamıştır. 1918’de ateşkes imzalandığında Türk ordusu Halep-Musul hattında Türk nüfus hattına çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak birçok kaynak ve yerine konulamayacak insan gücü kaybedildikten sonra.
1918’de Türkiye savaşı kaybetmiştir. Yunan ordusunun İzmir’i işgalinin ardından Mustafa Kemal 1919’da Samsun’a çıkmıştır. Artık en zor savaş başlamıştır. Bu da 1774’ten bu yana geri çekilen ve mağlup olan bir milleti ve orduyu önce savaşa devam etmeye ikna etmek sonra da savaşı kazanmaktır. Mütareke sırasında Osmanlı ordusunun 10.000 subayı vardır. İstiklal Harbine 5000 subay katılmıştır. Emrinde bir ordu olan Kazım Karabekir, rütbeleri sökülmüş olan Mustafa Kemal’in emrine girerken, herhalde “Onun yapacağı şeyi ben yapamam, ancak yapmasına yardımcı olabilirim” diye düşünmüş olmalıdır.