Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmet Kırpınar, açılış konuşmasında, katılımcılara teşekkür etti ve Kongre’nin başarılı geçmesini diledi.
Kırpınar, Kongrede, Liyezon psikiyatrisinin fiziksel hastalığı olan ya da cerrahi girişim uygulanan hastalarda görülen ruhsal kriz ve hastalıkların araştırılması, tanısı, tedavisi, izlenmesi ve önlenmesine dönük özelleşmiş bir psikiyatri disiplini olduğunu hatırlattı ve konuşmacıların, konuyu farklı yönleriyle ele alacaklarını ifade etti.
Atatürk Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sebahattin Tüzemen ise konuşmasında, son yıllarda tıp biliminde ve uygulamalarında göz kamaştırıcı gelişmeler ortaya çıktığını ifade etti.
Tıp teknolojilerinde, ayaktan ve yatarak tedavi birimlerinde, tanı-tedavi gereçlerinde sağlanan olağanüstü ilerlemelerin hastaların teşhis ve tedavisi için yeni fırsatlar sunduğunu belirten Tüzemen, şunları kaydetti: “Ancak özellikle araç-gereç alanındaki bu büyük ilerlemelerin, hastanın psikolojisi dikkate alınmadığı takdirde çokta başarılı olamayacağı görülmektedir. Bu yüzden özellikle son yıllarda tıp bilimi, insanı hem biyolojik hem psikolojik ve hem de sosyal bir bütün olarak gören bir anlayışa doğru gitmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak tıp biliminin bütün alanlarındaki uygulamalarda psikiyatrinin önemi artmaktadır. İnsan organizmasını bir ruh-beden bütünlüğü içinde ele alan Psikosomatik Tıp anlayışı, özellikle psikiyatristlerin çalışmalarıyla güçlenecektir. Psikiyatri ile tıbbın diğer alanları arasında inter disipliner çalışmaların gelişmesi bu sürecin en önemli işaretidir. Biz Atatürk Üniversitesi olarak gerek bu kongrenin gerekse de üniversitemizde bu tür etkinlikleri düzenleyen arkadaşlarımızın hep yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Emeği geçen herkese ve katkılarından dolayı siz değerli konuklarımıza teşekkür ediyor ve kongrenin başarılı geçmesini diliyorum.”
Programa konuşmacı olarak katılan ünlü Kalp Cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez ise psikiyatrisiler için çok önemli bir konu olan savaş sonrası sendromu konusunda bir konuşma yaptı.
1. Dünya Harbi’nde özellikle Kafkas Cephesi sonrasında görülen savaş sonrası sendromunda yaşananları analiz eden Sönmez, “Savaş, bir sosyal travmadır. İnsanların ruhunda da çok derin izler bırakır. Aslında savaş sonrası ruhsal travma, savaş sonrası sendrom ilk kez Amerika iç savaşında fark edilmiş, ama çok üzerine gidilememiştir. Asıl bilimsel araştırma Vietnam Savaşı’ndan sonra yapılmış ve bir anlamda Vietnam sonrası sendromu olarak isimlendirilmişti,” dedi.
Daha sonra İkinci Dünya Savaşı sonuçlarının değerlendirmeye başlandığına dikkati çeken Sönmez, “Savaş sendromunun ciddi bir hastalık olduğu, savaş sonrasında insanların sosyal yaşantılarının etkilendiği, İkinci Dünya Savaşı sonrası net bir şekilde ortaya çıkmıştır,” dedi.
Türk askerinin ve milletinin metanetine de vurgu yapan Sönmez, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bizim insanımız bu konuda Batı insanından oldukça farklı bir psikolojiye sahiptir. Mesela; Sarıkamış`ta hiçbir zaman panik olmamıştır. 90 bin Türk askeri kahramanca savaşmıştır. Tarihte örneği görülmemiş bir emre itaatle ölüme gitmişlerdir. Gerçekten tarihte bunun başka bir örneği yoktur.”Üç gün süren kongrede, çok sayıda bildiri sunuldu ve tartışıldı.