Kapatılan Demokratik Toplum Partisi'nin milletvekillerinden oluşan bir heyet, 22 Aralık’ta Mahmur Kampında gövde gösterisi yapmaya kalkıştı. Birer kahraman edasıyla 12 bin kişinin yaşadığı kampı dolaşan vekiller, bol bol örgüt propagandası yapıp, tahrik edici nutuklar söylediler.
Parlamenterliğe kadar yükseldikleri ülkeleri hakkında ileri geri konuştular, Öcalan’a temenna çaktılar. Bağlılık bildirdiler. Bu hareketleri için alkış beklerken, Kürt vicdanından yedikleri şiddetli tokatla sarsıldılar. Neye uğradıklarını şaşırdılar.
Olayı birlikte hatırlamaya çalışalım.
Sevahir Bayındır, İbrahim Binici ve Özdal Üçer’den oluşan vekil heyeti, Erbil'de Stratejik Araştırmalar Merkezi'ndeki toplantıya katılıyorlar.
Kürt gazeteciler, yazarlar ve akademisyenlerin iştirak ettiği bu toplantıda konuşuyorlar.
Türkiye’deki haşin üsluplarıyla esip gürlüyorlar. Sözlerine takdir ve tasdik bekliyorlar.
Ama öyle olmuyor. Kuzey Iraklı Kürt gazeteci yazar Hasan Mustafa, söz alıp şöyle diyor:
"Türkiye'deki Kürtler zorluk çekti bunu biliyor ve hak veriyoruz. Ancak, Türkiye'deki Kürtler 3 ülkeye karşı (İran, Suriye ve Türkiye) cephe açmış durumda, savaşıyor. Bizi de mi bu savaşa, bu cepheye dâhil etmek istiyorsunuz? Sizin niyetiniz bu mu? Bizim de kendi halkımıza karşı bir sorumluluğumuz var."
Daha sonra, Kuzey ıraklı Kürt akademisyen Hemin Mirani şöyle konuşuyor : " …Abdullah Öcalan'ın sözüyle iş yapmayın. Sertleşmemek gerekiyor. Biraz yumuşamanız gerekli. Ahmet Türk de Meclis'te yaptığı konuşmada Öcalan'ın ifadesi üzerine Meclis'te kaldıklarını belirtti. Siz, kendi iradenizi ve milletin iradesini neden ortaya koyamıyorsunuz? Neden hep Öcalan şöyle dedi, Öcalan böyle dedi diyorsunuz. Biraz kendi iradenizle hareket etmeniz gerekmiyor mu?"
Hemin Mirani, meselenin özünü ne güzel ortaya koyuyor değil mi?
Evet, biz de yıllardır bunu söyleyip, yazıyoruz. Diyoruz ki :” Kendi iradenizi ve milletin iradesini neden ortaya koyamıyorsunuz?”
Geçen hafta yazdım. HEP, HADİP, DTP çizgisi, tüm tehdit, hile, baskıya rağmen dört Kürt’ten ancak birinin oyunu alabiliyor. Dolayısıyla bu siyasi çizgi kesinlikle Kürt halkını temsil ehliyetine sahip değil.
Halkın iradesini ortaya koyamıyor. Onun derdiyle dertlenmiyor, sorunuyla uğraşmıyor. Güneydoğunun yüzlerce köyünde, varoşunda ekonomik zorluklar nedeniyle bir küçük evcikte 10-15 nüfus yaşamak zorunda. Ama bunlar “ÖCALAN’IN odası beş- on santim küçüldü” diye dünyayı ayağa kaldırıyor. Böyle çapsız ve şaşkın “Siyasi kafa” halkın sorunlarına çare bulabilir mi? Bu anlayışla Kürt halkı nasıl temsil edilecek, onun adına nasıl söz söyleyecek?
Çok iyi biliyoruz ki, Kuzey Irakta’ki gazeteci ve akademisyenin mikrofonlara yansıyan sesi, Kürt halkının ortak haykırışıdır. Bizim Kürtlerimiz de “Halk iradesinin” siyasete yansıtılmasını bekliyor.
Öcalan borazanlığını tasvip etmiyor, şiddeti ve kardeş kavgasını yürekten lanetliyor.
BDP, kuruluş aşamasında bu gerçeklerden habersizmiş gibi davrandı, umarız ki gerçeği görür ve istikametini doğru belirler. Hükümet ve Devlet de ne yapacaksa “Kürt halkına” yönelik yapar… Kürtleri temsil ehliyetinde olmayan suni partileri muhatap almama yolundaki siyaset doğrudur, bunda ısrar edilmelidir.
Şehir örgütlenmesinin çökertilmesi yolundaki çabalarla, Kürt halkının ekonomik ve kültürel sorunlarının çözümü yolundaki gayretler “Eş zamanlı” şekilde sürdürülürse, sonuç almak ihtimal dâhilindedir.
Vahdet Nafiz AKSU
http://vahdetnafizaksu.net