Tarih Profesörü Enver Konukçu, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın konu edildiği “Muhteşem Yüzyıl” adlı televizyon dizisini değerlendirdi. Konukçu, “Televizyon dizisinde sanki de Kanuni’nin hayatını hep sarayda geçirdiği şeklinde bir intiba uyandırılıyor. Hâlbuki Muhteşem Süleyman, zaferden zafere koşan bir cihan padişahıdır. Üstelik hükümdarlığı süresince Erzurum’a da ayrı bir önem göstermiştir.” dedi.
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enver Konukçu, Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatının anlatıldığı “Muhteşem Yüzyıl” adlı diziyle ilgili olarak bir değerlendirmede bulundu. Konukçu ayrıca Kanuni’nin Erzurum’a olan bakış açısı ve politikalarını da anlattı.
KANUNİ SARAY PADİŞAHI DEĞİLDİ
Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman çevresinde gelişen olayları dramatize eden “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizinin, daha çok sarayda yaşananları anlattığını kaydeden Konukçu, “1514’te Doğu bölgesini, 1571’de Mısır’ın fethini gerçekleştiren Yavuz Sultan Selim’in oğlu ve şehzadesi olan Süleyman, Bolu, Trabzon ve Manisa’da gözetim altında yöneticilik ve askerliği öğrenmiştir. Daha sonra İstanbul’da, Devlet-i Aliye’nin veya Osmaniye’nin padişahı olmuştur. Dizi filmde en çok tenkit edilen hususlardan biri, Süleyman’ın Harem ve Saray’daki hayatının aksettirilmesidir. Hâlbuki üç kıtada Devr-i Süleyman’ı yaşatan padişahın Viyana’dan Tebriz’e kadar etkinlikleri vardır. Devrin tarihçileri zaferden zafere koşan, dünya hadiselerinde her zaman önde yer alan Süleyman için methiye dolu ifadeler kullanmışlardır.” diye konuştu.
KANUNİ, ERZURUM’A İLK GELİŞİNDE KÂN KÖYÜ’NDE KONAKLADI…
Kanunu Sultan Süleyman’ın, Osmanlı- Safevi ilişkilerinin en yoğun olduğu zamanlarda, Erzurum’un önemini gördüğünü ve ona gereken değeri verdiğini anlatan Konukçu, “Kanuni Sultan Süleyman, 1534 ve 1554’te iki defa Erzurum’u şereflendirmiştir. Ancak Akkoyunluların yükseliş devrinde doğunun incisi haline gelen Erzurum, aynı zamanda yerli ve Karabağ ile Tebriz’den gelen bilginlerin de sığınağı olmuştu. Fakat sofilik peşinde koşan ve Kızılbaşlığı egemen kılmak isteyen İranlılara karşı ilk tepki, 1514’de Yavuz zamanında gelmişti. Erzurum ise, Kızılbaş fetreti dolayısıyla en karanlık ve acı günlerine dönmüştür. Bu durumu 1534’de yakından gören Süleyman, sefer dönüşü, İstanbul’dan Erzurum’un yalnız başına bırakılmışlığına müdahale etmiştir. Onun İran seferine dair günlerini yazanlar, çok az da olsa Süleyman ve Erzurum ilişkilerinde ışık tutmuşlardır. “Erzen er-Rum Kal’ası geçilüb, konuldu. Serasker Hazretleri tarafında olan fetihler için ülkeye fetihnameler gönderildi. Padişah (Süleyman) Hazretleri devlet ile Erzen er-Rum’da gömülü olan azizleri ziyarete varıb; kimse ileri gitmesin…” diye yazmışlardır. Diğer kaynaklara nazaran Padişah, Kân Köyü’nde konaklamıştı. Oradan güneydeki Erzurum şehri ve kalesinin hazin halini görmüştü. Ani karar ile büyük bir merasim tertiplendi. O zamanın karşılama protokolüne göre Erzurum’u ziyaret etti. Ayakta kalabilmiş Saltuklulardan Akkoyunlulara kadar ki mimari eserleri gördü ve türbelerde/kümbetlerde hayır duada bulundu. Sultan Melik Saltuk, Abdurrahman Gazi, Kazeruni, Hasan-i Basri Sultan-ı Türk-i Buhara, Şeyh İsmail, Mehdi Gazi, Demürlü Baba, Kale altındaki Sultan-ı Kırklar gibi ziyaret yerleri vardı. Ki bunların listesi Bayburtlu ve Akkoyunlu olan Tevarih-i Cedid-i Mir’at-ı Cihan yazarı Osman tarafından zikredilmiştir.” diye konuştu.
ERZURUM KANUNNAMESİ’Nİ TEŞKİL ETTİRDİ, BAYRAMI ILICA’DA GEÇİRDİ…
Süleyman’ın şehirden ayrılışının, İstanbul’a dönüşle sınırlı kalmadığını, Erzurum’la ilgili olarak bir takım tasarruflarda bulunulmasının da bu döneme rastladığını dile getiren Prof. Dr. Enver Konukçu, “Sultan Süleyman, yerel idarecilerden birini Erzurum’a tayin etti. Böylece etrafta bulunan Türkmenler de Erzurum’u şenlendirdiler. Böylece Sultan Süleyman Erzurumlunun kalbinde yerini etti. Padişah, yıkan değil, yapan bir karaktere sahipti. 1535’te ise, Erzurum Beylerbeyliği kuruldu. Kendi çevresindeki deneyimli devlet adamlarını orada görevlendirdi. Erzurum kısa zamanda yaralarını sarmış ve Sultan Süleyman’ın sayesinde doğudaki büyüklüğüne sahip olabilmiştir.” bilgisini verdi.
Kanuni Sultan Süleyman’ın, 1540’ta Erzurum Kanunnamesi’ni teşkil ettirdiğini ve böylece halkın isteği doğrultusunda, Osmanlı ve eski Akkoyunlu kanunlarına uyarlılık sağlandığını anlatan Konukçu, “Yasaha-ı Hasan-ı Dıraz, yani Uzun Hasan Kanunu da geçerliliğini korumuştur. Çevrede büyük mimari eserler yükseltilmiş ve valiler bunda ön ayak olmuşlardır. Ulu Camii gibi tarihi yadigârı gölgede bırakmayı düşünmeyen padişah, onun Tebriz yoluna verdiği önemi göstermektedir. Bundan başka, Köprüköyü’ndeki İlhanlı devri Çoban Köprüsü de, yanındaki kervansaray da, Osmanlı himayesinde, güvenli bir geçiş yeri olmuştur. Muhteşem Yüzyıl dizisinde zaman zaman gösterilen Matrakçı da, Kanuni devrinin hatırası olarak Ilıca, Erzurum, Hasankale ve Köprü minyatürlerini çizmiş ve bu sanatta Erzurum’un yerine işaret etmiştir.” dedi.
Kanuni’nin Erzurum ile son temasının, 30 Eylül 1554’te olduğuna işaret eden Konukçu, Muhteşem Süleyman’ın, Safeviler ile kalıcı bir barışın ön görüşmelerini ise Ilıca’da yaptığını dile getirdi. Konukçu, “Bayramı da burada geçiren padişah, çermiğin ferahlatıcı zindeliğini de taşıyarak, Amasya’ya gitmiştir. Kuzey’de, Tortum’daki camide onun hatırasını taşımaktadır. Kitabesinde Fi zaman-ı Süleyman Han yazılıdır. Yine 1566 öncesi bir iki trajik şehzade olayı da Erzurum’da yaşanmıştır. Hürrem’in dünyaya getirdiği ve padişahın kucağına aldığı bebekler, delikanlılık çağında iken ne yazık ki babaları tarafından katlettirilmişlerdir. Şehzade Bayezid örneği verilebilir. Kanuni ile Erzurum canlanmış, bilim yuvası olmuş, askeri ve siyasi dalgalanmalarda serhatlığını korumuştur.” diye konuştu.